Muhammed Özkılınç – Eğitimci ve Yazar – muhammedozkilinc.com

Aile Yıkılırsa Ümmet Yıkılır

Bir millet parası, silahları, teknolojisi ve nüfus kalabalığıyla değil manevi değerleriyle güçlüdür. Bu manevi değerler din, iman, sılayı rahm (akrabalık bağları( komşuluk, arkadaşlık, aile vb değerledir. Bir toplumda bu değerler ne denli güçlü, sıcak ve işler durumdaysa o toplum o kadar güçlüdür. Bir toplumda bu değerler zaafa uğramışsa o toplumda zayıftır. Eğer bir toplumda bu değerler yok olmuşsa o toplumun kendisi de er veya geç yok olmaya mahkûmdur. Hatta belki yok olmuşta farkında değildir.

Bu değerlerin oluşturulup korunmasında değişik etkenler bulunmakla beraber şüphesiz bu konuda lokomotif görevi ailenindir. Tüm bu manevi değerler ailede yoğrulup pişirilerek nesillere ilmek ilmek işlenir. Şu halde bir toplumun geleceği olan bu dinamiklerin varlığı ve devamı aile yapısının sağlam olarak devam etmesine bağlıdır. Yani aile ne denli sağlam ve sağlıklı devam ediyorsa toplumda sağlam ve güçlüdür. Ama aile yapısı çürümüş, çökmüşse toplumda çökmüştür. İsterse maddi değerler açısından dudak ısırtacak güce sahip olsa da.

Twitter

İşte batı âlemi, maddi değerler açısından alabildiğine güçlü ve göz kamaştırıcı görünüyor. Ancak batının aklıselim düşünür ve bilim adamları yıllardır aile yapısının sos verdiğini, böyle giderse batı toplumunun pek ömrü kalmadığını haykırıp duruyorlar. Ancak kapitalizm virüsüne müptela olmuş devlet, kurum ve sorumluluk makamında bulunanlar bu çığlığı duymuyorlar.

Tabi batının bu çirkefi sadece kendisini değil dünya insanlığını da tehdit ediyor. Zira batı kendisinin sonunu hazırlayan bu çökmüşlüğü, hasımlarına karşı bir soğuk savaş aracı olarak kullanmaktadır. Bu virüsü binlerce TV kanalı ve internetten yüzlerce dilde tüm dünya insanlığına bulaştırmaya devam etmektedir. Takdir edersiniz ki bu sinsi savaş sıcak savaştan çok daha tehlikeli, zira el bombası çikolata, zehir bal görünümünde sunulmaktadır neslimize.

Şimdiki aile yapısı kırk, otuz, hatta on yıl önceki aile yapısıyla bile kıyaslanamayacak kadar zaafa uğramış, içi boşaltılmış kof hale getirilmiştir. Baba eski baba, anne eski anne çocuklar eski çocuklar değil. Babadan, aile reisliğinin yarısı kanunla kadına devredilmiş. Kadın bununla yetinmemiş, annelik duygularını kullanarak çocukları yanına çekip, geri kalan yarısının da yarısını gasp etmiş. Babaya kala kala çeyrek miktarda bir hak kalmış.

Sonuç olarak bir ömür aile yüküne gönüllü hamallık yapan baba daha ele ayağa düşmeden kendi evinde sığıntı durumuna düşmüştür. Anne ise çocuklarına olan şefkati hoyratça kullanarak babanın da kendisinin de hukukunu çocukların ayaklarına paspas yapmıştır. Çocuklar ise kendilerine çağdaşlık ve özgürlük diye yutturulan erdem ve faziletten yoksun batı kültürüyle, saygı-sevgi, hak-batıl, iyi-kötü her şeyi birbirine karıştırmış, birbirine, ebeveynine, arkadaşına, komşusuna ve tüm topluma karşı görev ve sorumluluğunu yitirmiştir. Bu tablonun sevindirici istisnaları elbette var ancak genel durum maalesef bundan ibaret.

 Toplum olarak artık, lüks sığınma evleri ve darul acezeler yapmakla övünür olduk. Sığınma evlerinin adına da daha çok huzur evi demeyi tercih ediyoruz, ayıbımızı örtmek istercesine. Hâlbuki zamanında anne babanın çocuğu evden, okuldan, bakkaldan, beş on dakika geç dönse anne on defa pencereden bakıp yavrusunun yolunu gözler, baba defalarca bu çocuk nerde kaldı diye sorardı. Anne baba yavruları için ne uykusuz geceler geçirdiler yavrularının başucunda. Onlar aylar hatta yıllarca evlatlarını görmeden nasıl huzurlu olsunlar. Sığıntı evlerinin adını huzur evi koymakla o vefakâr ve cefakâr atalara huzur geleceğini mi sanırsınız. Onlar evlatlarını görebilecekleri bir yerde bir çöp kulübesinde yarı aç yarı tok da mutlu olurlar ama zamane evlatlarının bunu anlaması zor.

Aileyi tehdit eden tehlikeler

  1. Yeterli İslami eğitimin verilmemesi.

Aileyi asıl ayakta tutan, aile bireyleri arasındaki karşılıklı sevgi, saygı, güven, yardımlaşma ve dayanışmayı sağlayacak olan tüm ahlaki değerler ancak İslam’ın insana verebildiği Allah (cc) korkusu ve ahiret bilinciyle gerçekleşebilir ki buda İslam’ı eğitimle mümkün. Bunu ne kanun, ne de ceza-i müeyyidelerle sağlayamazsınız. Tek çare neslimizi İslam ve Kur’an eğitimiyle eğitmek peygamber ahlakıyla ahlaklandırmaktır. Bunun için okul, ebeveyn ve tüm kitle iletişim araçlarının her birine düşen görevler vardır. Ya bu görevlerimizi yapar sağlıklı, sağlam ve huzurlu aileyi kurup korur ve kurtuluruz yahut aileyi yıktığından dolayı yok oluşa doğru giden batı toplumlarının akıbetine biz de uğrarız.

  1. TV, internet ve medyanın aileyi temelinden sarsan yayınları.

Bu konuda son yıllarda kitle iletişim organlarının ne denli sorumsuzca yayınlar yaptığını hayret ve esefle izlemekteyiz. Sanki medya organlarının büyük bir bölümü aileyi yıkma konusunda söz ve işbirliği yapmışçasına yayınlar yapmaktadırlar. Ne RTÜK, ne herhangi bir kurul onların bu hoyratça yayınlarına sınırlama getirememektedir. İşin daha ilginci bunlar serbestçe Müslüman mahallesinde salyangoz satarken inanan insanlar, İslam’a ait değerlerini gündeme getirdiklerinde olmaz türlü hakaret ve iftiralara maruz kalmaktadırlar. Din düşmanı çevreler bu konuda yıllardır halka yutturdukları demokrasi putlarını da gözlerini kırpmadan yiyebilmektedirler.

TV programlarının yarıdan fazlası magazin ve paparazzi oldu. Bu programların nerdeyse tüm içeriği evlenmeyip bir kaç gün veya haftada bir eş\arkadaş değiştirmeye kurgulanmış durumdadır. Bu kadarı elbette tevafuk değil, karanlık bir elin veya ellerin işaretiyle olmaktadır. Artık ima ve mecaz gerekmiyor, bu çevreler açıkça günübirlik bizim çocuklarımıza kızına da erkeğine de “ömür boyu kendinizi bir kişiye mahkûm edecek kadar geri zekâlı mısınız” diyorlar. Yani açık ve net olarak aile müessesini yıkmak için çalışıyorlar. Biz de tüm kurum, kuruluş ve bireyler olarak seyirci olmaya devam ediyoruz.

Aklıselim her insan yenik düştüğümüz batı kültürünün sosyal hayatımızdaki tahribatını bilmektedir. Buna bağlı olarak şu an aile kurumu sos vermektedir. Bu konu birkaç makaleye sığmayacak kadar geniş bir konu ancak biz satırlarımızın yettiği kadarıyla uyarılarımıza devam devam edelim.

  • Devlet hükümet vb. sorumlu kurumların yanlış ve yanlı politikaları,

Aileyi korumadan sorumlu bakanlığımız var ama batıya karşı olan kompleks ve önyargılarımız sebebiyle çoğu kere aileyi sarsacak nice kanun ve yönetmeliklere imza atmaya devam ediyoruz maalesef. Aile reisinin kadın erkek müşterek olması, boşanma durumunda erkeğin malının yarısının kadına verilmesi, zinanın serbest olması, dul kadına kadına maaş verilmesi, çalışan kadının validesine maaş diyerek her vesileyle kadının çalışmasının özendirilmesi, kadına pozitif ayırımcılık vs…

Yüzde 99 u Müslüman olan bu ülkede, yaratan Allah (cc) ın kadın erkek için koyduğu kaide ve kurallardan henüz bahsedilemiyor maalesef. Ama feministler kadın hakları, kadın­­­-erkek eşitliği adı altında yaptıkları baskılarla hem kadının kendisine büyük zararlar verecek, hem de aileyi kökünden sarsacak nice kanun ve yönetmelikleri zoraki dayatabilmektedirler. Zina tartışmaları zamanında “beden benim istediğim gibi kullanırım” diyen pespaye bayanları hatırlarsınız. Hâlbuki zinanın serbest olması aileleri yıktığında, bunun enkazı altında en fazla yine kadınlar kalmaktadır ama… Ne yazık ki kadına bu zulmü yapanlar aynı zamanda kadına bunu özgürlük ve eşitlik diye yutturabilmektedirler.

  • Anne babaların duyarsızlıkları.

Anne babalar çocuklarının bu dünyalarını memur etmek için saç ve sakallarını süpürge etmekte, yemeyip yedirmekte, giymeyip giydirmekte ve onların dünya refahı için kendi hayatlarını zehir etmektedirler. Ama aynı anne babalar evlatlarını dünya ahirette huzur ve saadete kavuşturacak olan manevi değerleri es geçmekle evlatlarına ilk darbeyi yine kendileri vurmaktadırlar. Onlar bunu hep evlatlarının hayrı için yaptıklarını düşünüyorlar ama bu bilinçsiz sevgi hem bu evlatları, hem de onların ilerde kuracakları aileyi yok edecek tehlikeler barındırmaktadır. Hâlbuki çocuklarımızın ahireti yok olduktan sonra bu dünyada padişah olsalar ne yazar.

  • Ekonomik sebepler ve lüks konfor düşkünlüğü.

Ailelerin temelini sarsan bir sebepte elbette ekonomik çıkmazlardır. Bu çıkmazları hazırlayan da genelde lüks ve israftır. Düşününki her aile kesintisiz olarak taksitler ödemeye devam etmektedirler. Ne yok ki; kışlık ev, yazlık ev, deniz evi, tüm bunlar için LCD ekran TV, nofrost buzdolabı, klima, bulaşık-çamaşır makineleri, oymalı-kabartma desenli halılar, evin her bireyine cep telefonları (tabii ki son modelinden), yatak odası takımı, oturma grubu, genç odası, çocuk odası, mutfak robotu vs vs. Tabi bu arada evde elektrikli yıkamalı süpürge vardır. Ama yine de evin temizliği için bir temizlikçi kadın tutulmalıdır. Bu saydıklarımız ve giyim kuşam eşyalarının modası geçtikçe, rengi soldukça veya bir üst modeli çıktıkça değiştirilmesini de hesaba kattığınızda faturaların tutarını siz düşünün. Birde buna güzellik merkezi, kuaför, makyaj, boya-cila masrafını da eklerseniz….

               Bunca maddi külfetin üstesinden gelebilmek için tabii ki çalışmaya müsait tüm aile bireylerinin çalışması gerekir. Bu da bizzat aileyi tehdit eden bir tehlikedir. Son zamanlarda kredi kartı borcundan dolayı intihar eden, evini terk eden ve böylece ailesi dağılan insanlar ne kadar da çoğaldı. Özellikle anne babanın yoğun bir tempoyla çalışmak zorunda kalmaları, hem birbirleriyle, hem de çocuklarıyla ilgilenememeyi beraberinde getirmekte, bu da aile bireyleri arasında soğuma, kırgınlık, tartışma, kavga ve derken ayrılmalara kadar gidebilmektedir.

6.  Annelerin lüks, konfor, süslenme masrafları vb. nice fuzuli masrafları için çalışmaları sebebiyle, kocasına eşlik, çocuklarına annelik yapamamaları.

Annenin eğitimsizliği, lükse düşkünlük sebebiyle çalışmak zorunda kalması, çocuğunun dünyası için her tür çileye katlanırken manevi dünyasını ihmal etmesi ve benzeri sebepler onun çocuğuyla yeterince ilgilenememesini doğurmaktadır. Takdir edersiniz ki çocuğun eğitimi ve dolayısıyla ailenin huzur ve güvenle devamında annenin rolü büyüktür. Anne bu görevinin hakkını vermeyince hem kendi ailesi hem de çocuklarının kuracağı aile çürük, sorunlu ve yıkılmaya mahkûm bir aile olmaya adaydır. Bu sebeple çalışıp aileye maddi katkı sunan anne değil, evinde çocuklarının eğitim ve terbiyesiyle ilgilenerek aileye manevi katkı sunan anne makbuldür. Zira maddi kayıpların telafisi mümkün ama manevi kayıpların telafisi zor hatta bazen imkânsızdır.Şu halde gelin toplumun tüm kesimleri olarak; amiri-memuru, işvereni-işçisi, öğretmeni-öğrencisi, esnafı-çiftçisiyle ailelerin sağlıklı, sağlam, huzurlu ve güvenli olması için her birimize ne görev düşüyorsa yapalım. Aileyi tehdit eden herhangi bir tehlike gördüğümüzde asla bana ne demeyelim. Bu tehlike kimden/nereden gelirse gelsin uygun bir şekilde müdahale ederek bertaraf edelim. Hemen şimdi, yarın çok geç olabilir. Sübhaneke ve bihamdike vesteğfiruke…

Muhammed Özkılınç

YouTube
BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

webnorya ✔ © - Muhammed Özkılınç