Birlik Ama Nasıl?
Her Müslüman çok iyi bilir ki, birlik beraberlik ümmet için olmazsa olmaz bir vecibedir. Her Müslüman gücü oranında bunun için gayret etmelidir. Kim ki ümmetin birliğine zarar vermeye çalışırsa, hele ayrılık gayrılığa katkı sunarsa, haram işlemiş olur. Dolayısıyla kime sorsan, hep kardeşlik, birlik beraberlik edebiyatı yaparlar. Ama ne yazık ki vakıa edebiyatın tersine gitmektedir.
İşte bakınız! Her meşrepten yüzlerce grup ve paramparça bir manzara. Hani farklı meşreplerden olanların, metot, ilke ve prensiplerde farklı olanların ayrı yollardan gitmeleri bir yere kadar anlaşılabilir. Peki, aynı meşrepten olan, gayesi, hedefi, metodu, kısaca her şeyiyle aynı olanların paramparça hallerini nasıl değerlendirelim. Bunları ayrı ayrı tutan sebep nedir?
Örneğin tarikatlar, cemaatler, cemiyetler, vakıflar, dernekler… Nakşibendi tarikatı yüzlerce, Kadiri ve Rufai yüzlerce, dernekler binlerce, vakıflar yüzlerce… Bir de ismi konulmamış binlerce klik ve gruplar… Bu kadar bölünmüşlük neden? Hani meşrep farkı olan iki ayrı grubun ayrı programlarla hizmetlerine devam etmeleri, bir yere kadar anlaşılır. Örneğin biri sofi diğeri selefi olan iki grup veya biri Nakşi, diğeri kadiri olan iki gurubun ayrılıkları…
Ama Nakşi olan tarikatlar, kendi aralarında neden bir ve beraber olmaya çalışmazlar. Aynı şey kadiri ve Rufailer için de geçerli. Aynı şekilde gaye ve hedefleri bir, metotları aynı olan grup, cemaat ve cemiyetler, neden bir ve beraber olmanın yollarını aramazlar. Tüm bu gruplar net olarak görmüyorlar mı ki, ümmetin bu perişan halinin sebebi ayrılık ve dağınıklıktır. Tüm bunlardan çıkışın tek yolu ise birlik beraberliktir.
Ümmetin birlik beraberliği konusunda öncelikle sorumluluk makamında olan; Meşayih, hoca ve abiler, sonra tüm bireyler mesuldürler. Kaldı ki, bu vebal, bireysel günahlar gibi de değil, toplumsal bir günahtır. Sadece içinde yaşadığımız toplumu değil, tüm ümmeti ilgilendiren bir günahtır. Şu halde tüm Müslümanlar, daha çok gecikmeden bir ve beraber olmanın çaresine bakmalıdırlar.
Ümmetin paramparça hali ortadayken ve bunun en büyük sebebinin de bölünüp parçalanma olduğu malumken, hiç kimsenin bahanesi geçerli değildir. Kimilerinin “Bir ağacın dallarıyız” “Farklı gruplar olsak da Kökümüz bir” vb. tesellileri, telbisi iblistir. Yani şeytanın sağdan yanaşmasıdır. Sağ gösterip sol vurmasıdır. Evet şeytan ve avaneleri, bizi paramparça yapmış sonra da sanki bu bölünmüşlüğü bir erdem gibi lanse etmektedir.
Hiç kimse kusura bakmasın. Mahşer günü bu teselliler geçerli olmayacaktır. Ne demek “aynı ağacın dallarıyız” “Kökümüz bir” ağacın dalları kökünden ayrı hareket edebilir mi? Kökten enerji almadan, su almadan yaşayabilir mi? Tüm dallar, taşıdıkları yapraklarla güneşten aldığı kronofil enerjisini kökün gönderdiği enerjiyle birleştirmeden meyve verebilirler mi? Yani kökle dallar ve yapraklar arasında tam bir ahenk var. Her biri ilahi programa tabi olarak tam bir yardımlaşma ve dayanışma içinde çalışmaktadırlar.
Peki, her biri kendi kafasından bir planla hareket eden grup, cemaat ve tarikatlar, böyle mi? Kendi aralarında yardımlaşma ve dayanışmaları var mı? Kök hangi kök? Evet diyecekler ki kök İslam’dır, Kur’an ve Sünnettir. Evet, teoride hepimizin kökü Kur’an ve Sünnet. Ama pratikte Kur’an ve Sünnetin birlik ve beraberliğe çağıran yüzlerce emir ve tavsiyesinin neresindeyiz? İşte birkaç örnek:
“Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin.” (Hucurat 49/10) İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de (gerçek anlamda) iman etmiş olamazsınız. (Müslim, Îmân, 93; Tirmizî, Sıfâtu’l-Kıyâme, 56) Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu (düşmanına) teslim etmez. Kim, (mümin) kardeşinin bir ihtiyacını giderirse Allah da onun bir ihtiyacını giderir. Kim Müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa, bu sebeple Allah da onu kıyamet günü sıkıntılarının birinden kurtarır. Kim bir Müslümanı(n kusurunu) örterse, Allah da Kıyamet günü onu(n kusurunu) örter. (Buhârî, Mezâlim, 3; Müslim, Birr, 58) Son söz ümmet ruhuyla bütünleşip aramızdaki sun’i sınırları, engelleri, perdeleri kaldırıp yekvücut olmadıkça iflah olmayız. Ulusçuluk milliyetçilik ve ırkçılık cemaatçilik, tarikatçılık vs. fırkalara bölünmeler, sadece birbirimizden daha çok uzaklaşma, kin, nefret ve düşmanlığı körükler. Bölünmek de her bir parçayı kolay yutulur hale getirir. Geçmişte ümmeti bölenler, zaten dört gözle biraz daha bölünmemizi bekliyor ve bunun için ellerinden geleni yapıyorlar. Allah (cc) cümlemize feraset ve basiret vere. Âmin! Sübhaneke… Bihamdike… Vesteğfiruke…
Muhammed Özkılınç