En Etkin Mali Reçete; ZEKAT
Bazı okuyucu kardeşlerim zekât konusuna değinmemi istediler. Ramazan ayı birçok hayır ve bereketin mevsimidir. Ama özellikle hayır ve hasenat açısından en doğal ve en bereketli bir ay… Dolayısıyla bu ayda zekât konusunu hep beraber hatırlamakta fayda var…
Buna ek olarak Filistin, Afganistan, Çeçenistan, Somali ve Keşmir gibi müzmin sorunlar devam ediyorken, üstüne Arakan, Suriye, Yemen, Mısır, Irak vs. sorunlar da eklenince zekât konusu daha da önem arz ediyor. Tokluktan ölenlerin, açlıktan ölenleri aştığı bu zulüm çağında gelir dağılımındaki adaletsizliğin tedavisi ve sosyal adaletin ihyası için de zekât konusu önemlidir.
Tarihten bir sayfa:
Harici vs. şer odaklarının çıkardıkları fitneler sonucu Osman (ra) ın şehit edilmesi… Ali (ra) nin Muaviye (ra) ile savaşmak zorunda kalması… Sonrasında ümmetin kendini daha çetin ihtilaf, iftirak ve fitnelerin içinde buluvermesi… Derken Emevi-Abbasi çekişmeleri içinde perişan hale gelmesinden sonra hilafet makamına Ömer bin Abdulaziz (ra) gelir. Bu dönemde birçok konuda olduğu gibi mali konuda da ümmet perişan haldedir…
Ömer bin Abdulaziz (ra) dedesi Ömer (ra) misali adaleti şiar edinir. Birçok konuda olduğu gibi, zekât konusunda da İslam’ın prensiplerinden şaşmaz. Ancak iki yıl, dört ay, on beş gün süren yönetiminin sonunda devletin hazinesi taşar. Zekât memurları, çarşı sokak ilanlarla zekât verecek fakir arar ama bulamazlar. Hakeza zekât verecek zenginler de yer yer kendi çabalarıyla zekât verecek fakir arar ama bulamazlar. Zira her Müslüman zekât verecek duruma gelmiştir.
Şu halde Ümmet yeniden ayağa kalkmak istiyorsa zekât müessesini işletsin. Hatta dünya insanlığı mali krizlerden çıkmak istiyorlarsa, İslam’ın emri olan şu iki ilahi reçeteyi uygulasın kesinlikle mali sorunlarını çözmüş olurlar. 1. Zekât müessesini işletmek. 2. Faizi kökünden kaldırmak.
Beşeri sistemler, zengini daha zengin, fakiri de daha fakir yapmaya göre programlanmıştır. Dolayısıyla her vesileyle fakirden zengine doğru aktarma yaparlar. Enflasyon, devalüasyon, zam, kredi, bono, tahvil, ihale vb. her uygulama bunun vasıtalarıdır. Ancak İslam, zengini de hiç yormadan gayet hikmetli bir şekilde, zenginden fakire doğru aktarır. Böylece gelir dağılımında bir denge meydana gelir. Zekât, fitre, fidye, kefaret, sadaka ve her tür infak bunun vasıtalarıdır.
Bilindiği üzere zekât, kazançtan değil servetten alınır. Yeterince Allah (cc) korkusu taşımayanlar, değişik hile ve entrikalarla kazançlarını yok gösterebilirler. Ancak servetlerini gizleyemezler. Kaldı ki İslam toplumunda fertler, vergi kaçırma telaşında değil hayırda yarışma sevdasında olurlar. Birilerinin hayal gibi gördükleri bu erdemler, asırlarca yaşanmış gerçeklerdir. Ve yine de yaşanacaktır İnşallah. Hele bir ümmetin baharı yaza dönsün…
İstatistikler korkunç
Birleşmiş milletlerin yayınladığı Human Development Report (Beşeri Gelişme Raporu)’a göre dünyanın en zengin ülkelerinde yaşayan % 20′lik bir nüfus, dünya gelirinin % 86′sına sahipken, en alt kademedeki % 20′lik nüfus ise dünya gelirinin sadece ve sadece % 1’lik bir bölümüne sahiptir. % 13′lük bir gelir ise % 60′lık orta halliler tarafından paylaşılıyor. Yani dünyanın efendisi konumundaki beşte biri, diğer beşte birinden 86 kat daha fazla varlık, lüks ve konfor içinde yaşamaktadır. Dünyanın beşte üçüyse ne ölü ne diri bir hayat standardıyla çağdaş köle konumundadırlar.
Yine birleşmiş milletlerin bir alt kuruluşu olan FAO (Dünya Tarım Örgütü)’ nün raporlarına göre dünyada aşırı beslenme ve aşırı tüketimin yol açtığı hastalıklardan dolayı ölenlerin sayısı, eksik beslenmeden dolayı ölenlerin sayısından en az iki kat fazladır. Yani birileri tabir caizse tıkına tıkına, birileri de acından ölüyor. Dünyada insanlar arasında gelir dağılımı böylesine adaletsiz iken acaba ülkemizde durum nedir? Ne yazık ki Türkiye Dünyada, gelir dağılımı en adaletsiz olan ülkeler arasında yer almaktadır. Bazı araştırmalara göre en adaletsiz gelir dağılımı sıralamasında dünyanın 21. ülkesi olan Türkiye, aynı zamanda kapitalizmin en vahşi olarak uygulandığı bir ülkedir. Selam… Dua…
Muhammed Özkılınç