Muhammed Özkılınç – Eğitimci ve Yazar – muhammedozkilinc.com

Hz. Ebubekir (r.a) 6

Farklı bakış açıları, fıtri farklılıklar veya zaman, mekan ve şartların değişmesiyle aynı davayı paylaşan insanlar arasında bazı ihtilaflar olması doğal bir olgudur. Resulullah (sav) ın en yakın ashabı arasında -hatta Ebû Bekir ile Ömer arasında- zaman zaman ihtilâflar, görüş ayrılıkları meydana gelmişse de ilk iki halife zamanında da görüldüğü gibi daima birliktelik devam ettirilmiştir. Anlaşmazlık gibi görünen hâdiselerin birçoğunda huy ve karakter farklılığı rol oynuyordu. Meselâ Ebû Bekir (ra) yumuşak ve sakin davranırken, Ömer (ra) sertlik yanlısıydı. Ama her zaman birlikte hareket ettiler. Ebû Bekir’in yönetiminde, Hz. Ali ve Zübeyr bin Avvam (Rıdvanullahi aleyhim ecmain) Riddet savaşlarında, müşavere heyetinde yer almışlar ve namazlarda Ebû Bekr (ra) ın arkasında namaz kılmışlardır. (İbni Kesir, el-Bidâye ve’n Nihâye, V, 249) Hz. Ali, (kv) Resulullah (sav) ın bir vasiyeti olsaydı ölünceye kadar onu yerine getireceğini söylemiş  (Taberî, a.g.e. IV, 236) ancak, Abdullah bin Abbas’ın Rasûlullah hastalandığı zaman ona gidip hilâfet işini sormak istemesini geri çevirmiştir. Yani Hz. Ebû Bekir’in halifeliğine karşı kimseden bir itiraz olmamıştır. Zaten tabii, fıtri, akli ve maslahata uygun olan da onun halifeliğidir. Hz. Peygamber ölmeden önce yazılı bir ahitname bırakmamış, ancak Hz. Ebu Bekir’in faziletine dair Mescitte konuşmuş, hasta yatağındayken onu ısrarla çağırtmış, Aişe (ra) annemizin itirazlarına rağmen onu kendi yerine imam tayin etmiştir.

Hz. Ebû Bekir, kendisine Rasûlullah’ın mirasından pay almak için gelen Hz. Fatima’ya, “Rasûlullah’ın yaptığı hiçbir şeyi yapmaktan geri durmam” diyerek, Fatıma’nın peygamberin kızı olmasını dinin üstün tutulmasından daha önemsiz görmüş ve Rasûlullah’ın yanındayken ondan ne duymuş, ne görmüşse onu tatbik etmiştir (Taberî, III, 220). Sonraları Hz. Ali’nin kendi hilâfeti zamanında Fatima’ya -ki, Ebû Bekir’e gidip miras isterken onu savunmuştu- mirastan hiçbir şey vermemesi de ashabın Rasûlullah’in sünnetine nasıl itaat ettiklerinin delilidir. (İbn Teymiye, Minhâcu s-Sünne, III, 230) Hz. Ebû Bekir “Rasûlullah’ın Halifesi” seçildikten sonra Mescitte yaptığı konuşmada, “Sizin en hayırlınız olmadığım halde bu görev bana geçti; görevimi hakkiyle yaparsam bana yârdim ediniz, yanılırsam doğru yolu gösteriniz; Ben Allah ve Rasûlü’ne itaat ettiğim müddetçe siz de bana itaat ediniz, ben isyan edersem itaatiniz gerekmez…” demiştir. (Ibn Hisâm, es-Sire, IV, 340-341; Taberî, Târih, III, 203)

               Dersler ve ibretler:

Twitter
  • İhtilaf her devirde ve tüm Müslümanlar arasında olabilir. Önemli olan ihtilafı iftiraka dönüştürmemek ve hikmetle gerekeni yapmaktır.
  • İhtilaf fıtri farklılıkların gereğidir ve tadında kalırsa rahmettir. İnsanların sadece fiziki yapıları değil, ruhi yapıları da farklı farklıdır. Allah (cc) Kur’an-ı Kerimde bu farklılıkları kendisin azametine delalet eden alametler olarak zikretmektedir. Farklılıklar birlik beraberliğe engel değil, hizmet zenginliğine vesile olarak daha çok beraberliğe vesile olmalı, iş ve güç birliğini takviye etmelidir.
  • Peygamber kızı da olsa gerekli hukuk kurallarının uygulanması ve dolayısıyla gerçek manada hukuk devleti olmak İslam ile mümkündür. Nitekim hırsızlık yapan eşraftan birinin kızına had cezasının uygulanmaması için şefaat etmeye kalkan Usame bin Zeyd’i azarlayarak; “Allah (cc) a kasem olsun ki, hırsızlık yapan kızım Fatıma da olsa elini kestiririm.” Şeklindeki tarihi cevabı vermiştir.
  • Ali (ra) ve Şia tarafından onun taraftarları olarak kabul edilen Ashabı kiram (Rıdvanullahi aleyhim ecmain) Ebu Bekr Sıddık (ra) a bey’at etmediler iddiaları uydurma olup aslı yoktur. Ali (ra) bey ’atinin gecikmesinin makul gerekçeleri vardır. Ancak şöyle veya böyle şia’nın bu vb. nice konularda aslı astarı olmayan nice iftiraları vardır. Bu meşum iddiaların hepsi merduttur. Özellikle bu vb. konularda Şia’nın kasıtlı ve ümmet içinde fitne çıkarmaya yönelik kaynakları değil, ehlisünnetin kaynaklarına başvurulmalıdır. Kendi hilafet zamanında kendisini adeta ilahlaştırmaya yönelik fikirler yaymaya çalışan Şia’yla en çok savaşan yine Ali (ra) nin kendisidir. Dolayısıyla bu iddiaların aslı astarı yoktur.
  • Şia’nın iddia ettiği gibi Ali (ra) nin hakkı olan hilafet gasp edilseydi, buna ilk karşı çıkacak ve gerekirse bu uğurda canını ortay koyacak ilk insan Ali (ra) olurdu. Şia bu iddiasıyla Ali (ra) yi yüceltmiş olmuyor. Aksine ona ve taraftarlarına hakaret etmiş oluyorlar. Yani Ali (ra) gibi cengaver, Allah (cc) ın aslanı unvanına hakkıyla sahip bir yiğidin halifelik gibi bir hakkı gasp edilecek, o da buna seyirci kalacak. Böyle bir şey mümkün mü? Şia bunun için ne tür yalanlar uydurursa uydursun geçersizdir. Ümmetin maslahatı içinmişte… Takiyye yapmışta… Ali (ra) Muaviye (ra) ile neden savaştı o zaman… Hâlbuki Muaviye (ra) kendisinin halifeliğini falan gasp etmemişti. Sadece bey’at için Osman (ra) ın katillerinin cezalandırılmasını şart koşuyordu. Ali (ra) şartsız bey’at istiyordu.

Emire itaat Allah (cc) ın emrine uygun davrandığı sürecedir. Yaratana isyanda yaratılana itaat yoktur. Bu prensibi Hulefa-i Raşidin en hassas bir şekilde uygulamışlardır. Tabi onların en sıradan bir teb’ası dahi, “eğer eğilirseniz sizi kılıçlarımızla düzeltiriz.” Diye dobra dobra uyaran yiğitlerdi. Bu gün tüm dünya hem öylesi adil idarecilere hem de yiğit uyarıcılara her zamankinden çok daha fazla muhtaçtırlar. Selam… Dua…

Muhammed Özkılınç

YouTube
BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

uweta   © - Muhammed Özkılınç