Hz. Ömer (r.a) 5
Hz. Ömer Döneminde İslam Devleti ve Fetihler
Resulullah (s.a.s)’in sağlığında Arap yarımadası İslâm’ın hâkimiyetine boyun eğdirilmiş ve insanlar bölük bölük ihtida ederek Müslümanlarla bütünleşmişlerdi. Bunun peşinden Resulullah (s.a.s), İslam tebliğinin insanlara ulaştırılmasının önünde bir set teşkil eden, müşrik zalim güçlerden biri olan Bizans imparatorluğuna karşı askerî seferleri başlatmıştı. Ebu Bekr (r.a), Resulullah (s.a.s)’in vefatından hemen sonra ortaya çıkan Riddet hareketlerini bastırdıktan sonra, Bizans hâkimiyetindeki topraklara askerî akınlar başlatmış, öte taraftan çağın despot devletlerinden ikincisi olan İran imparatorluğuna karşı da askerî faaliyetlere girişmişti.
Hz. Ömer (r.a)’in üzerine düşen, bu siyaseti devam ettirmekten ibaretti. Hz. Ömer bir taraftan Suriye’nin fethinin tamamlanması için gayret gösterirken, öte taraftan İran cephesinde netice almak için ordular sevk ediyordu. Kadisiye savaşıyla İran ordusu hezimete uğratılmış ve Kisrâ, saraylarını İslam ordusuna terk ederek doğuya kaçmak zorunda kalmıştı. Peş peşe gönderilen ordularla İran’ın bazı bölgeleri savaş ile bazı bölgeleri de sulh yoluyla İslam’ın hâkimiyetine boyun eğdirilmişti. Kuzeye yönelen Muğîre bin Şu’be, Azerbaycan’ı sulh yoluyla ele geçirmişti. Ermenistan bölgesi fethedilen yerler arasındaydı.
Suriye’nin fethi tamamlandıktan sonra bu bölgedeki askerî harekât batıya doğru kaydırıldı. Etraftaki şehir ve kasabalar fethedildikten sonra Kudüs kuşatma altına alındı. Şehirdeki Hıristiyanlar bir süre direndilerse de sonunda barış istemek zorunda kaldılar. Ancak, komutanlardan çekindikleri için Şart olarak şehri bizzat halifeye teslim etmek istediklerini bildirmişlerdi. Durum Ebu Ubeyde tarafından bir mektupla Hz. Ömer (r.a)’a bildirildi. Hz. Ömer (r.a) Ashabın ileri gelenleriyle istişare ettikten sonra, Medine’den komutanlarıyla buluşmayı kararlaştırdığı Cabiye’ye doğru yola çıktı. Cabiye’de yapılan bir anlaşmadan sonra Hz. Ömer, bizzat Kudüs’e kadar giderek şehri teslim aldı (H.16-M. 637). Hz. Ömer (r.a) kısa bir müddet Kudüs’te kaldıktan sonra Medine’ye geri döndü.
Bu arada İran cephesinde durumlar karışmaya başlamıştı. Hz. Ömer, bölgede bulunan orduları takviye ederek İran meselesini kesin bir sonuca bağlamaya karar verdi. Hicri 21 yılında başlayan ve sürekli takviye edilen akınlarla Azerbaycan ve Ermenistan da dâhil olmak üzere, Horasan’a kadar bütün İran toprakları İslam devletinin sınırları içine alınmış ve Fars cephesinde askerî harekâtlar tamamlanmıştı.
Dersler ibretler:
- Hulefayı Raşidin, ümmetin emanetine sahip çıkıp Resulullah (sav) ı adım adım takip ettiler. İslam sancağını Resulullah (sav) tan devraldıkları yerden hep ileriye doğru taşımaya devam ettiler. Resulullah (sav) ın yolundan sapmadıkları için de hep ilerlediler. Ümmetin bugünkü başarısızlığının asıl sebebi nebevi rotadan sapmasıdır. Diğer sebepler talidir.
- Batılılar Müslümanları barbar olarak vasıflandırıyorlar. Hâlbuki asıl barbar hep onlar olmuşlardır.
- İslam cihadı, emperyalistlerin kirli savaşlarıyla kıyaslanamaz ve karıştırılamaz. Şu anda işgal edilen vatan topraklarını, pay-ı mal edilen maddi ve manevi değerlerini; canı, kanı ve malıyla savunan yiğit mücahitlere terörist, onların kutlu direnişlerine de terör deniliyor. Hem de küresel terör. Zalim, despot, hunhar, gaddar, kalleş gibi vasıflar zalimlerin zulmünü tarif etmekte yetersiz kalıyor… Emperyalist güçler; kıtalar ötesinden gelip işgal ediyor, yıkıyor, yakıyor, katliam yapıyor, harimi ismetleri çiğniyorlar… Bunun için; kimyasal silah, seyreltilmiş uranyum denilen nükleer silahlar, fosfor bombaları, salkım bombalarıyla yapılan halı bombardımanları ve daha nice teknolojik silahlarıyla her tür vahşeti sergiliyorlar… Onların yaptıkları tüm bu vahşetler terör değil de, mağdur ve mazlum ümmetin evlatları kendilerini savunmaya kalkıştıklarında adı terör oluyor. Derler ya “ne kalleş dünya, itleri salmışlar taşları bağlamışlar.” İslam cihadının hedefi İslam’ı daha geniş kitlelere ulaştırmak, daha çok insanı cehennemden kurtarıp cennetlik yapmaktır. İslam cihadında hedef, topraklar elde etmek, yağma ve talan, ülkelerin yer altı yerüstü zenginliklerini sömürmek, intikam duygularıyla kan akıtmak falan asla değildir.
- İslam’ın kıtalar ötesine ulaştırılması, sahabe ve tabiin döneminde gerçekleşmiştir.
- İslam ümmeti, sahabe, tabiin ve tebei tabiin’in emanetine sahip çıkamamış ve hala onların mirasıyla geçinmektedir. Kaldı ki mirası da muhafaza edememiştir. Osmanlılar, Selçuklular, Memlükler, Gazneliler, Eyyübiler vb. İslam devletleri, daha çok daha önce İslam’la şereflenmiş olan coğrafyaları birbirleriyle el değiştirmişlerdir. Tabi bu arada defalarca yaşanan haçlı saldırıları, Moğol ve tatar istilaları gibi nice saldırıları da bertaraf etmişlerdir. Ecdadın hiçbir hizmetini küçümsemek haddimiz değil… Fatihin İstanbul’u fethi ve Osmanlı eliyle İslam’ın, Avrupa’nın ileri içlerine kadar ulaştırılması gibi hizmetler elbette küçümsenemez. Ancak sahabe ve tabiin dönemindeki gibi kısa bir zamanda İslam’ın mezkur kıtalara ulaştırılmış olması da bir gerçektir.
İmparatorluklar davaya adanmış yürekler karşısında dize gelmişler ve geleceklerdir de. Sübhaneke… Bihamdike… Vesteğfiruke…
Muhammed Özkılınç