Kisve ve Kimlik Yozlaşması – Modernite
Biz Müslüman’ız elhamdülillah. Biz başkalarının olumsuzluklarından etkilenen değil, kendi olumlu hayatımızla başkalarını etkileyen olmalıyız. Başkalarının süfli hayatlarını, kendi ulvi değerlerimizle iyiye doğru değiştirmeliyiz. Çünkü biz çağlar üstü ve kıyamete dek insanlığa dünya ve Ahiret saadetini verebilecek olan İslam’ın müntesipleriyiz.
Kaleyi içten fethetmek diye bir tabir vardır. “Kültürel yozlaşma” veya “kültür emperyalizmi” bunun en kestirme yoludur. Yıllarca sıcak savaş yoluyla İslam ümmetini alt edemeyenler, soğuk savaş yöntemine geçeli epey mesafe aldılar. Çok değil kırk elli yıl öncesiyle kıyasladığımızda yer yer bizim biz olmaktan çıktığımızı hemen fark edersiniz.
Batının özgürlük, ilericilik, çağdaşlık ve aydınlanma gibi ambalajlarla insanlığa yutturduğu bu anlayış/başka bir tabirle modernite, olsa olsa kulluktan sıyrılma, makineleşme veya robotlaşma olarak kabul edilebilir. Bu anlayışta saygı, sevgi, erdem, merhamet, yardımlaşma, dayanışma, paylaşma yok. Temelinde “her şey benimdir, altta kalanın canı çıksın” anlayışı olan bir sistemden ne beklenir ki…
İnsanın insanca var olup yaşamak ve şahsiyetini muhafaza etmesi için kimliğini muhafaza etmesi çok önemlidir. Örneğin köy vb. herkesin birbirini tanıdığı küçük yerleşim birimlerinde insanın yanlış hareket etmesi zordur. Çünkü kişi kınanır, ayıplanır ve itibarını kaybeder. Bunun sebebi herkesin birbirini tanıması ve yanlış yapana karşı tavır koymasıdır. Gerçi köylerin de şehirlerden geri kalır yanı kalmadı ya… Bu da ayrı bir dert…
Büyük şehir ve metropollerde ise kimse kimseyi tanımamakta, kim kime dum duma bir hayat sürmektedir. Dolayısıyla kötülük, çoğunlukla yapanın yanına kar kalmaktadır. Bu da, mürakabe gerçeğini kavrayamamış insanları, hata ve günahta cesaretli kılmaktadır. Bu sebeple büyük şehirlerde artık suçlardan geçilmiyor. Mal, can, namus ve nesil emniyeti yok.
Sivil hayatta doktor, mühendis, öğretmen, imam, hafız, müftü olan muteber insanların, asker olup saç sakal tıraşı olduktan ve tek tip elbise giydikten sonra ayak takımıyla farklarının kalmaması da benzeri bir örnektir. Bu insanların her biri sivil hayatta kimlikleri ve meslekleri bariz olduğundan belki de başlara taç konumundaydılar. Ama kisve ve kimlik kalkınca durum değişmektedir.
Sivilde baş tacı olan nice insanların tektipleşip kimlikleri ortadan kalkınca daha rahat davrandıklarına, hatta suç ve günahlara bulaştıklarına şahit olabilirsiniz. Hâlbuki aynı kişiler sivil hayatta benzeri cürümlere bulaşsa el âleme rezil olur. Aynı İslami kisve ve kimlik için de geçerlidir. Yani İslami kisve, kadını erkeğiyle her mümin için, bir muhafız, bir bekçi, bir murakıp hükmündedir. Murakabeyi yitirince şerlere kapı aralanmış olur.
İşte yirmi sekiz şubat sürecinin İslami camia üzerindeki en ciddi zararlarından biri de kisve ve kimlik yozlaşmasıdır. Meşum süreç öncesinde tesettürlü kadınların çoğu çarşaflıydı. Zaten tesettür denince ilk akla gelen çarşaftı. Erkeklerde ise şuurlu tabir edilen kısmın en az üçte biri sakallıydı. Mazeretsiz sakal kesmenin haramlığı daha iyi kavranıp üzerinde duruluyordu. Sakal kesmek zorunda kalanlar ise bari bıyıklarını kesmeyi düşünmüyorlardı. Kestikleri takdirde toplum içinde küçük düşeceklerini biliyorlardı.
Çarşaf, sakal, takke, şalvar üzerinde niçin bu kadar duruluyor derseniz, bu itirazınızın da 28 Şubat sürecinin bir sonucu olması kuvvetle muhtemeldir. Kisve, kimliğin dışarıya yansımasıdır. Sadece başörtüsü değil tüm İslami kisveler İslam’ın sembolüdürler. Başörtüsüne savaş açan münafıkların “siyasi simge” ifadesiyle asıl kasıtları da İslami simgedir. Ancak İslami simge diyerek saldırsalar, foyaları ortaya çıkacağından “siyasi simge”yle kamufle ederek kinlerini kusmaktadırlar.
İslam dini, kendi ilkelerine aykırı olarak başkalarına benzemeye götüren her türlü kaynaşmayı münker olarak ilan etmiştir. Bilhassa “şiar” özelliği taşıyan değerler, titizlikle muhafaza edilmiş ve bu alanda karışmaya, özenmeye ve benzeşmeye asla izin verilmemiştir. Kur’an ve Sünnet incelendiğinde buna dair birçok uyarılar görürsünüz. Giyim kuşamda, yeme içmede, örf adette, selamlaşmada, kutlamada, evde, işte, okulda, sosyal, siyasal, kültürel vb. hayatın her alalında İslam’ın kendisine ait ilke, prensip, esas ve usulleri vardır. Dolayısıyla İslam, başkasına benzemeyi değil, başkalarını kendi değerlerine taşımayı hedefler. Başkalarının olumsuzluklarından etkilenmeyi değil, başkalarını kendi doğrularıyla etkilemeyi hedefler.
Hz. Huzeyfe’nin “Ahlak ahlaka benzemedikçe kılık kılığa benzemez.” (Deylemi, Musnedu’l-Firdevs) ve İbni Mesud’un “kalp kalbe benzemedikçe kılık kılığa benzemez.” (İbnu Ebi Şeybe, Musannef) sözleri, insan birini sevdikçe ona benzer, benzedikçe de asıl kimliğini kaybeder hakikatinin temelini oluşturur.
Yüce Allah şöyle buyurur: “Ey iman edenler! Siz eğer kâfir olanlara uyarsanız sizi gerisin geriye (küfre) çevirirler de büsbütün hüsrana uğrarsınız. (Ali İmran 3/149) Hz. Peygamber de şöyle buyurur: Yahudi ve Hıristiyanlara benzemeyin. Bizden başkasına benzemeye çalışanlar bizden değildir. (Tirmizi) Bir kişi diğer bir kişinin ameline, yoluna ve âdetine razı olursa, muhakkak ki o, onlardandır. (Kenzül-Ummal) Kim bir topluluğa benzemek isterse o da onlardan olur. (Ebû Dâvûd) İmam-ı Rabbani ne güzel demiştir: “Hak ehli batıl ehline benzediği anda inancından ve mensubiyetinden gelen “İzzet”ten uzaklaşmış, zillete düşmüş olur. Hatta bu sadece Hak ehlinin zillete düşmesi ile neticelenen bir durum değildir. Hak ehlinin zillete düşmesi, kaçınılmaz olarak bâtıl ehlinin izzete kavuşması demektir. İkisi de aynı anda aziz veya zelil olmaz. Birinin izzeti öbürünün zilletinde, öbürünün izzeti berikinin zilletindedir.”
Ortalıkta dolaşan ve kimliğinde dini İslam yazan şu baylara ve bayanlara bakalım ve kendimize şu soruyu soralım; “biz İslamî değerlerin neresindeyiz.” Evlerimize, evlerimizde kullandığımız eşyaya, ticaretimize, komşuluklarımıza, akrabalıklarımıza, örf ve davranışlarımıza bakalım. Kısaca hayatımıza Kur’an ve Sünnet gözlüğüyle baktığımızda ne durumdayız. Üzülerek ifade etmeliyiz ki, her gün biraz daha yozlaşmaya devam etmekteyiz.
Son zamanlarda gerek bayram, düğün, nişan gibi sevinç günlerinde olsun, cenaze veya taziye gibi tasa günlerinde olsun, ciddi bir kisve yozlaşması göze çarpıyor. Hani “İslami” diye tabir edilen nice meclislerde, İslami camiada hatırı sayılır nice erkeklerin, sinekkaydı tıraşlarına bıyığı da eklediğini üzülerek görmekteyiz. Henüz sakal tıraşı seviyesine yükselemeyenler! İse şimdilik “kirli sakal”la idare etmektedirler. Kisve kimlik yozlaşması böyle devam ederse ilerde daha neler olacağını göreceğiz.
İslami kisve niçin önemlidir
- İslami kisvenin her biri lisanı hal ile İslam’ın tebliğidir. Zira İslami kisveyi üzerinde taşıyan Müslüman gittiği her yere İslam’a ait bir mesaj taşımaktadır. Lisanı hal lisanı kalden çok daha etkilidir. Çünkü lisanı hal ile anlattığın kesin yaşadığın ve yaşadığını deklare ettiğin gerçeklerdir. Ama dilinle anlattıkların yaşadıkların ola da bilir olmaya da bilir. Ayrıca dilinle anlattıkların bizzat yaşadıkların olsa bile muhatabının malumu değildir. Ayrıca dilinle sadece konuştuğun zaman tebliğde bulunmuş olursun, hâlbuki İslami kisveyi üzerinde taşıdığın her zamanda her zemine İslam’ın mesajını taşımış oluyorsun. Tesettürlü her kadın diğer kadınlara onların da örtünmeleri gerektiğini anlatmaktadır. Laikçi çevrelerin tesettüre bu denli saldırmaları boşuna değil. Onlar da aynı mesajın her an her yere taşınıp iletilmesinden rahatsız oluyorlar. Kaldı ki bazıları kinlerini pervasızca dışarı kusmaktadırlar. Aynı şey sakal, sarık vs. içinde geçerlidir.
- İslami kisve sürekli ibadettir. Namaz nasıl Allah’ın (cc) emriyse tesettürde öyledir. Bir insan on beş dakikada öğle namazını kılmakla on beş dakika ibadet etmiş olur, ama bir bayan üzerinde tesettürüyle her an ibadettedir. Tabi yarı çıplak ve dekolte halde dışarı çıkmak ise tam tersine sürekli haram işlemek ve onu yaymaya çalışmak manasına gelir. Aynı süreklilik diğer kisveler içinde geçerli olup sünnetse sünnet, vacipse vacip ibadet devam etmektedir.
- İslami kisve sosyal ibadettir. Nasıl ki çıplaklık sosyal / genel bir haram ise. İçki kumar gibi haramların zararı, yapan kişi veya beraberinde birkaç kişiyle sınırlıdır halbuki, Rasulullah (sav) ın tabiriyle “giyinmiş çıplak” dekolte ve enva-ı çeşit makyajla dışarı çıkan bir kadın geri dönünceye kadar bin kişinin şehvetli bakışına sebep olmuşsa bin tane günah işlemiş olmaktadır. Zira bir şeye sebep olan onu yapan gibidir.
- İslami kisve murakabe şuuru ve sürekli bir bekçidir. İslami kisveyi taşıyan her kadın ve erkek İslami kimliğini izhar edip haykırmakta, başka bir deyimle Allaha (cc) teslimiyetini deklare etmektedir. Böyle olunca o insan ulu orta nefsinin arzu ve heveslerine göre davranamaz. Kadının tesettürü ve erkeğin sakalı, şalvarı onu nice hata ve haramlardan alıkoyar.
- İslami kisve günahlara bağışıklığa engeldir. Günaha devam eden insana zaman içinde bu günahlar gayet hafif gelmeye başlar. Haramı hafife almaksa itikadi tehlikedir. Nitekim nice şuurlu Müslüman bayanlar tesettürün suyunu çıkardılar. Çarşafı bırakıp manto giydikleri ilk zamanlar mantoları gayet geniş ve tesettürün ruhuna uygundu. Başörtüleri de aynı şekilde çekicilikten uzaktı. Ancak gün geçtikçe mantolar daraldı vücut hatlarını belli eder hale geldi, başörtüleri de allı, güllü, yaldızlı oldu ve tesettürün ruhuna aykırı hale geldi. Tesettür örtmek ve muhafaza etmektir. Bir yandan kadının zarafet ve cazibesini örterken aynı zamanda hem kadının hem de erkeğin iffetini ve hayâsını korumaktadır.
Erkekler cephesinde de durum farklı değil. Devir imaj devri diyerek her gün biraz daha İslami kimlikten uzaklaşmaktadırlar. Artık sadece sakal değil bıyıkta imaja feda edildi. Takke, sarık, şalvardan utanılır oldu. İslami kisve terk edilince kimsenin birbirini tanımadığı metropol şehirlerdeki gibi ve tek tip elbise içindeki askerler misali günah ve hatalara bulaşmak daha kolay oldu. İslami kişiliğimizi kazanıp korumak istiyorsak İslami kisveyi kuşanmak zorundayız.
Şu bilelim ki, Müslüman’ın kendi inançlarına ters düşenlere benzemesi dünyada şahsiyet zafiyetine, gittikçe kendisine ve değerlerine yabancılaşmaya ve İslam karşıtı güçlere uşak olmaya ve ahirette ise azaba yol açacaktır. Hakkat ne yapıyoruz, kendimizi rabbimize mi beğendirmeye çalışıyoruz, başkalarına mı? Büyük günde ilahi mizana halis ve Salih ameller girecektir, imaj vs. değil. Sübhaneke… Bihamdike… Vesteğfiruke…
Muhammed Özkılınç