Mekke’nin Fethi
Mekke’nin fethi, sadece İslam tarihi değil, insanlık tarihi açısından da büyük bir olaydır. Dünyanın merkezi olması, ümmetin kalbi olan Beytullah’ı bağrında bulundurması anılmaktan varestedir. Sadece 21 bir yıl İslam’a ve insanlığın efendisi Resulullah (sas) efendimize karşı, şirkin başkentliğini yapmış olması, Mekke’nin fethine ayrı bir değer katmaktadır.
Mekke, hicri takvime göre hicretin 8. yılı 20 Ramazanda, miladi 11 Ocak 630 yılında fethe mazhar olmuştur. Ülkemizde son yıllarda 10 gün öne çekilerek miladi yılbaşı gecesinde anılmaya başlandı. Bu, birazda Müslümanları, Noel şerrinden uzak tutmak içindir. Niyet hayr olunca akıbet de hayr olur inşallah.
Bu programlardan geye, ümmetin evlatlarında, genç neslimizde biraz olsun bu fetih ruhunu yeşertip diri tutmaktır. Bu ruh ölürse ümmet yok olur. Dava ölmez elbette. Zira İslam, Allah (cc) ın kıyamete kadar devamını irade ettiği dindir ve devam da edecektir. Ancak bilelim ki bu görev şu an için bizim omuzlarımızda. Ya görevimizin hakkını verir imtihanı ve rızayı ilahiyi kazanırız. Ya da biz kaybederiz ama İslam kaybetmez. Allah (cc) bu görevin hakkını verecek yiğit müminleri ulaştırır. Onlar, İslam’ı önce en güzel bir şekilde temsil eder, sonra da tebliğ ederler. “’Ümmetimden bir grup, hak için muzaffer şekilde mücadeleye kıyamet gününe kadar devam edecektir. (Müslim, İman 247)
Bizde 31 Aralık gecesi, “Mekke fethi ve fetih ruhu” başlıklı bir konferans için DKV Şanlıurfa temsilciliğine misafir olduk. Halkımızın bu konulara iştiyakı, ümmetin geleceği açısından ümit veriyor. Düşman Noel vb. mukaddesat ve ahlak düşmanı programlarla ne kadar ifsatlar yapmaya çalışsa da fıtrat dini olan İslam’a karşı mağlup olmaya mahkûmdur. Programdan bazı notları siz kardeşlerimle paylaşayım.
- İslam devrim değil fetih yapar. Hiçbir peygamber, zamanının genelkurmayı ve ordularıyla anlaşıp tepeden inme devrimle iş başına geçmemiştir. Aksine her peygamber, iğneyle kuyu kazar gibi; fert fert, ev ev, çadır çadır, Pazar panayır dolaşıp islamı anlatmakla işe başlamıştır. Öncelikle en güzel örnek olmuş. Sonra en hikmetli bir şekilde sabır, sebat ve azimle vahyin öğretilerini insanlığa sunmuşlardır. Önce fertlerin, kabilelerin yüreklerini fethetmiş, sonra şehirler, köyler, ülkeler fethetmişlerdir. Devrimle fetih ayrı şeylerdir. Devrimle gelen, yine bir devrimle gitmeye mahkûmdur. Ama fetihle gelen bir dava, o davaya iman edenler var oldukça devam edecektir. Çünkü gerçekten yürekleri fetholmuş bireyler, İslam’ın gönüllü neferleri, davetçileri ve muhafızları olurlar. Öyle neferler ki her şeylerini verir ama davalarını vermezler.
- Müslüman fert, Müslüman aile, Müslüman toplum. Son asrın müceddit davetçisi, Şehit İmam Hasan el Benna da, tüm peygamberlerini bu metodunu gençliğin baharında benimseyerek işe başlamıştır. Risalelerini, ama özellikle eğitim risalesini okuduğunuz zaman, bunu çok güzel anlıyorsunuz.
- İslam’ın kutsal cihadı, emperyalistlerin kirli savaşlarıyla kıyaslanamaz. İslam cihadının hedefi, insanları öldürmek değil diriltmektir. Hem öyle bir diriltme ki dünyada huzur ve izzet, ukba’da ise ebedi saadete kavuşturmak üzere. İslam cihadının hedefi, milletlerin toprak ve ülkelerini almak, mal ve servetlerini talan ve çapul etmek de değildir. Tek hedef, insanlığı cahiliyenin; şirk, küfür, fısk fücur, zulüm ve zorbalığından kurtarıp insanlığına kavuşturmaktır. Nitekim Resulullah (sas) ve ashabının gerçekleştirdikleri budur. İslam tarihi boyunca nebevi metodu takip eden İslam önderleri de bunu yapmışlardır. Peki ya batılılar! Yıllardır neslimize kendilerini çağdaş, ilerici ve özgürlükçü olarak lanse eden vahşi batı… İnsanlığa kan, gözyaşı, işgal, katliam, sömürü ve talandan başka ne verdi?
- İslam’a irtica ve terör, Müslümanlara da gerici ve terörist diyenlere veyl olsun. Batılılar bir asırdan fazladır. İslam diyarına çöreklenmiştir. Noel babaları vasıtasıyla kendi çocuklarına yılbaşı hediyeleri atarken, ümmetin çocuklarına kadınların bombalar, füzeler, kimyasal ve biyolojik silahlar yağdırıyor. Batılılar ayağı sakatlanan finolarına özel tekerlek ayaklar geliştiriyorlar da İslam âleminin savaş mağduru kör, kolsuz, bacaksız yüzbinlerce sakat mazlumun ahı onca mazlumun bedduaları yerde mi kalacak?…
Bunca kan, gözyaşı, feryad-u figan berheba mı olacak?.. Bunca yetim kalmış yavrular, katledilen milyon milyon kadın, erkek, çocuk, genç, ihtiyar mazlumların hukuku ne olacak?..
Hayır… Hayır… Allah (cc) adili mutlaktır… İntikam sahibidir… Şu hadisi şerif ve ayeti kerime; zalimlere ihtar, mazlumlara müjde ve tüm insanlığın kulağına küpe olsun. “Mazlumun bedduasında korkun. Zira onunla Allah (cc) arasında perde yoktur.” (Buhari) “Zulmedenleri o korkunç uğultulu ses yakaladı da yurtlarında diz üstü çökekaldılar. Zulmedenlere meyletmeyin. Yoksa size de ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur. Sonra size yardım da edilmez. (Hud 11/67,113) Selam… Dua…
Muhammed Özkılınç