Münafıklık Akide Olunca…
Allah (cc) Kur’an’ı Kerimde bir surenin adını “Münafıkun” koymuş. Ayrıca Kur’an’ın hemen girişinde beş ayetle müminleri, iki ayetle de kâfirlerden bahsettikten sonra, uzun uzadıya münafıkların şirretliğine, ikiyüzlülüklerine, kalleşlik ve kahpeliklerine dikkat çeker. NEDEN?
Çünkü tarih boyu münafıklar var olagelmiş ve her dönemde de müminlerin en sinsi ve en tehlikeli düşmanları olmaya devam etmişlerdir. Nasıl olmasınlar ki, ağacın içindeki kurtlar misali… Kullarına karşı merhameti sonsuz olan Allah (cc) kullarını her türlü tehlikelere karşı hep uyarır. Örneğin şeytandan sakındırması ne kadar da yoğundur. İşte bir o karar da münafıklara karşı çok kere uyarır. Çünkü münafıklar çok sinsi ve kalleş olduklarından tehlikeleri de o denli büyüktür.
Münafıkların en büyük silahları aldatmaktır. Aldatma vasıtaları çoğaldıkça, münafıkların manevra kabiliyetleri de artar. Tabi bu onların tehlikelerinin de aynı oranda artması demektir. Nitekim son bir asırda teknolojinin baş döndürücü yükselişi, sosyal vs. medyanın gücü, münafıkların gücüne güç katmıştır. Münafıkları bağlayan bir kayd-u şart olmadığından bu onların önünü olabildiğince açmaktadır.
Buna mukabil müminlerin her hal ve hareketleri vahyin prensipleriyle sınırlıdır. Buna ek olarak müminler, mümin olarak görünen her kes hakkında hüsnü zan etmek zorundadırlar. Evet, feraset ve basiret uyarıları da var ama asıl olan yine de su-i zan değil, hüsnü zandır.
Tarih boyu insanlık çok münafıklar gördü. Ancak hiçbir münafıklık hareketi, Şia kadar tehlikeli ve uzun soluklu olmadı. Bu da Şia’nın münafıklığı akide edinmesinden kaynaklanmaktadır. Zira Şia takiyye’yi imanın gereği saymıştır. Yani aldatmayı, kalleşliği, kahpeliği ibadet olarak bilmekte ve uygulamaktadır.
Ümmet baharı ve sonrasında gelişen olaylar, körfez emirlerinin kalleşliklerinin yanı sıra Şia’nın da akidesi gereği ne denli ümmet düşmanları olduklarını ortaya koydu. Doğulu batılı, faşist komünist, dinli dinsiz ayırmaksınız her türden ve her renkten kâfirlerle ümmete karşı nasılda işbirliği yaptıklarını ortaya koydu. Aradaki fark, körfez emirleri menfaat ve saltanatları için tüm bu kahpelikleri yapıyorlar. Şia’ysa çıkarın yanında bir de akidesi icabı bunu yapmaktadır.
Bir başka fark da Şia kırk yıla yakındır habire “Ümmetin birliği beraberliği” “Kudüs ve Mescidi Akasa’nın özgürleştirilmesi” “büyük şeytan Amerika” Amerika’nın” gayri meşru çocuğu İsrail” vb. ne karar dikkat çekici slogan varsa, hepsini bol keseden kullanmaya hep devam etti ve hala devam ediyor. Evet, hem ümmete en büyük ihanet ve kalleşliği yapıyor hem de ümmetçilik şarkılarını en yüksek sesle seslendirmeye devam ediyor.
Şia’nın takiyye’yi akide edinişine dair onlarca delilden bir kaçı şöyledir: Muhammed bin Ali bin Hüseyin Risale fil İtikat adlı eserinde şunları zikreder: “Takiyye ile ilgili inancımız şudur. Takiyye’yi terk eden namazı terk etmiş gibidir. Kaim olan mehdi çıkıncaya kadar takiyye ile amel etmek vaciptir. Mehdinin çıkışından önce takiyye’yi terk eden Allah’ın ve İmamiyenin dininden çıkmıştır. Allah’a, resulüne ve imamlara muhalefet etmiştir.” (s. 104)
Şiilerin takiyye’ye teşvik eden çok sayıda rivayetleri vardır. El-Kâfi’de takiyye babında Ma’mer bin Halad’a nispet edilen bir rivayette o şöyle demiştir: “Ebul Hasan’a idareciler için ayağa kalkmakla ilgili sordum. O, bana Ebu Cafer bu konuda şöyle dedi buyurdu: “Takiyye benim ve atalarımın dinidir. Takiyye yapmayanın imanı da olamaz.” (c. II, s.219)
Başka bir rivayette Ebu Abdullah’tan gelen bir rivayette o şöyle buyurmuştur: “Ey Ebu Ömer dinin onda dokuzu takiyye’dir. Takiyye yapmayanın dini yoktur.” (c. II, s.217)
Ebu Abdullah’tan rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir: “Allah dininde bizim içinde sadece takiyye’ye rıza göstermiştir”. (c.II, s.218)
Süleyman bin Halit’ten rivayetle şöyle demiştir: “Ebu Abdullah şöyle dedi: “Ey Süleyman siz bir din üzeresiniz. Kim ki onu gizlerse Allah onu yüceltir. Ve kim ki onu açıklarsa Allah onu zelil edecektir.” (c.II, s.222. El-Humeyni, er-Resail, II, 185)
Şu ayet bu münafıkları ne kadar net anlatıyor. “(Ey Muhammed!) Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider. Konuşurlarsa sözlerine kulak verirsin. Onlar sanki elbise giydirilmiş kereste gibidirler. Her kuvvetli sesi kendi aleyhlerine sanırlar. Onlar düşmandır, onlardan sakın! Allah onları kahretsin! Nasıl da (haktan) çevriliyorlar! (Münafikun 63/4)
Muhammed Özkılınç