Oy Kullanmak Caiz (mi?) 15
“Oy kullanmak caiz değildir” diyenlerin ileri sürdükleri diğer bir delil de Tevbe suresi 31. Ayettir. İşte ayetin meali, müfessirlerin açıklamaları ve kısa bir değerlendirme.
Onlar Allah dışında hahamlarını, rahiplerini ve Meryem oğlu İsa’yı ilah edindiler. Oysa onlara sadece tek ilaha, kendisinden başka ilah olmayan ve onların yakıştırma ortaklarında uzak olan Allah’a kulluk etmeleri emredilmişti.
Başlıca tefsirlerden kısa bir derleme:
İmam Fahri Razi, İbni Kesir ve Kurtubi gibi müfessirler, bu ayetin tefsirinde muteber hadis kitaplarında geçen meşhur hadisesini anlatırlar ki; konumuzla ilgili olan kısmı şöyledir “Adiy bin Hatem (ra) boynunda gümüşten birkaç kolye olduğu halde Resulullah (sav) ın huzuruna vardı. Resulullah (sav) bu ayeti okuyordu Adiy bin Hatem (ra) şöyle dedi: “Onlar rahip ve hahamlarına ibadet etmiyorlar ki” Resulullah (sav) şöyle buyurdu “ Evet ediyorlar onlar (haham ve rahipler) helali haram, haramı da helal kabul kılıyorlar, onlarda kabul ediyorlar. İşte bu onlara ibadettir.”
Hariciler bu ayetten hareketle, “Her günah işleyen şeytana itaat etmekle ona ibadet ettiğinden kâfir olduğuna hükmetmek vacip olur.” demektirler. İmam-ı Fahrettin Er Razi bu çarpık mantığa şu cevabı vermektedir: “Fasık kimse her ne kadar günah işlemekle şeytana uysa da onu yüceltip tazim etmemektedir. Aksine ona lanet etmektedir. Ehli kitap ise rahip ve ruhbanları tazim ederek tabi oluyorlardı. Böylece fark ortaya çıkmaktadır. ( Fahreddin Razi a.g.e. C.16S.39)
Buradan net olarak anlaşılıyor ki, ibadet ancak kabul edip yücelterek yapılan itaattir. Kabul etmeksizin zoraki yapılan itaatin ibadet olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Nitekim kabul edip yüceltmeksizin Allah’a (c.c.) itaat da ibadet değil münafıklıktır. Böyle kimseler şeriatın zahirine göre Müslüman kabul edilip, hukukları korunsa da Allah katında kâfirdirler. “Münafıklar Allah’ı aldatmaya çalışıyorlar. O ( c.c. ) ise onların aldatmalarını kendi başlarına çevirmektedir.” (Nisa 142)
“Şüphesiz münafıklar cehennemin en alt tabakasındadırlar. Onlara bir yardımcı da bulamazsın.” (Nisa 145)
Bilindiği üzere Medine’de, Abdullah b. Ubeyy b. Selül’ün başını çektiği münafıklardan bir kitle bulunuyordu. Daha önce Maide süresi 44. ayetin değerlendirilmesinde de müfessirlerin benzeri açıklamalarını görmüştük. Kaldı ki orada itaatin ötesinde bizzat kanun yapan kimselerin kanun yapmalarına rağmen, Allah’ın (c.c.) şeriatını kabul edip iman ediyorlarsa onların kâfir değil, fasık oldukları ifade ediliyordu.
Allah’ın (c.c.) indirdikleri dışındaki hükümlerle hükmedenler Allah’ın (c.c.) hükümlerini hafife alarak veya inkâr ederek hükmederlerse kâfir oldukları cumhurun görüşüydü. Şimdi hükmedenler hafife alma veya inkâr etme durumuna düşmedikçe kâfir olmuyor da bu hükmedenlere uyanlar hafife alıp, inkâr etmiyorlarsa nasıl kâfir olurlar?
Eğer emre mutlak uymayı, ibadet etme ve sonrasında küfür olarak kabul ederseniz, neredeyse iki milyarlık İslam âlemi bir şekilde, birilerinin emirlerine uymaktadır. Ama severek kabul ve iman ederek itaat ettikleri söylenemez. Oy kullananlar veya meclise girenler tağuti sistemi, şirki, zulmü ve haksızlığı sevip kabul mü ediyorlar, yoksa hedefleri zulmü ortadan kaldırıp yok mu etmektir? Aklıselim her Müslüman bilir ki burada doğru olan ikinci şıktır.
Sadece siyaset ve yönetim değil, cumhuriyet kurulalı beri gizli bir el Müslümanları tüm idari kadrolardan uzak tutmak istiyor. Her tür memurluk, öğretmenlikler, üniversiteler vs. ta ki Müslümanlar, tarlalarda ırgat, fabrikalarda inşaatlarda işçi olsun, hamal olsun, Rençber olsun… seyyar satıcı, ayakkabı boyacısı olsun ama söz sahibi olacak bir makamda olmasın. Şu an kapı kapı dolaşıp oy kullanmak şirktir, haramdır diyen gençler, daha iyi düşünmek zorundadırlar. Unutmayalım ki “cehennem yolu iyi niyet taşlarıyla döşelidir.
Dar-ul harpte oturan Müslümanlar kendi maslahatlarına uygun bir partiye oy verebilirler. (Hindistan’daki 330 milyon Çin ve Rusya’daki milyonlarca Müslümanlar oy kullanmasa bindiği dalı kesmiş olurlar)
Harf devrimi sonrası; “Bu okullar ladin okullarıdır, çocuklarınızı göndermeyin” diyenler yanlış yaptılar. Yıllarca Müslümanlar kendi vatanında 3. 4. Sınıf vatandaş muamelesi gördü. Sonuç:
- Çocuklarımıza dinsizlik öğreten öğretmenler.
- Gençlerimizi sağcı solcu diye birbirine düşüren kurum ve kuruluşlar.
- Sendikalarda Müslümanların esamisi yoktu.
- Barolar birliğinde Müslümanın adı yoktu. Geçmişteki sebeplerden dolayı hala yok gibi.
- Esnaf ve sanatkârlar dernekleri.
- Ticaret ve sanayi odaları.
- Tabipler odaları…
- Kooperatifler… STK lar…
- Medya, sanat dalları. Bugün medya 4. Kuvvet değil 1. Kuvvettir.
Bir ticari sitenin yönetimi, hatta konut sitesinin yönetimi dahi önemliyken yürütme, yasama ve yargı Müslümana nefes dahi aldırmak istemeyenlere mi bırakılsın.
Muhammed Özkılınç