Oy Kullanmak Caiz (mi?) 4
Oy kullanmanın cevazına dair ikinci delil:
Necaşi’nin hükümdarlığı
Habeşistan Necaşi’si Ashame Hıristiyan bir ülkenin, Hıristiyan fakat adil bir kralıydı. (Habeşistan da krala Necaşi denmektedir.) Bu sebeple aşiret gücü olmayıp korumasız olan ve Mekke müşriklerinin işkence ve zulmünden kaçan sahabeler (Rıdvanullahi aleyhim ecmain) ilk iki hicreti bu adil Necaşi’nin ülkesi olan Habeşistan’a yapmışlardır.
Necaşi, Resulullah (sav) ın İslam’a davet mektubundan sonra Müslüman oldu. Ancak kendi ülkesinde İslam şeriatıyla hükmetme imkânına sahip olmadığından tahrif edilmiş olan eski şeriatıyla hükmetmeye devam etti. İslam ahkâmıyla hükmetmesi bir yana iman ettiğini dahi açıklayamayıp gizli tutmuştu. Zira bu zatın namaz, oruç ve zekât gibi amellerini dahi bu gizlilik sebebiyle terk ettiği rivayet edilmektedir. Ancak buna rağmen vefatı anında Resulullah’ın (s.a.v.) mucizesi olarak haberini alıp ashabına (ra) “Bugün Salih bir adam vefat etti. Kalkın ve kardeşiniz Ashame üzerine namaz kılın” diye emrederek Necaşi’nin Gıyabi cenaze namazını kıldırmıştır. (El Bidaye Ven Nihaye C.3. S.77, Sahihi Buhari )
Bu konuya Muhammet Ebu Şehbe siyerinde şöyle değinir; “Necaşi Müslüman oldu ve Resulullah’ın (s.a.v.) nübüvvetini tasdik etti. Ancak imanını gizledi, çünkü onların batıl üzere sebat edeceklerini biliyordu.” (Es Siretun Nebeviye C.1.S.380 Muhammet Ebu şehbe.)
Dr. Numan Abdurrezzak Samarai “Dünden bu güne tekfir olayı” adlı eserinde Maide suresi 44, 45, 47, ayetlerinin tefsir ve te’vilinde yaptığı tafsilatlı açıklamaları esnasında bir de şu nakli yapar: “Bu meselede şeyhul İslam İbni Teymiyye’nin de kayda ve dikkate değer bir görüşü var.. O şöyle diyor: “…Küfür ülkesinde kendisine Hz. Muhammed’in daveti ulaşan kimse de böyledir. Hz. Peygamberin Allah’ın elçisi olduğunu bilip öylece iman eden ve gücü yettiğince – Necaşi’nin ve başkalarının yaptığı gibi- Allah’tan sakınan… Darul İslam’a hicret imkânı olmayan ve dinini açıklaması yasaklanan… Kendisine İslam şeriatının hükümlerini öğreten biri bulunmadığı için İslam’ın birçok emirlerini yerine getiremeyen bu kişi cennet ehlinden bir Mü’mindir.” Firavun’un karısı da Mü’mine idi ve aynı konumdaydı.
Yusuf (a.s) da Mısır halkıyla beraber yaşıyordu. Hâlbuki onlar kâfirdiler ve Yusuf (a.s) İslam dininden bildiği her şeyi onların arasında yapma imkânına sahip değildi. O, mısır halkını tevhide çağırdı, ama onlar kabul etmediler…
Necaşi de böyledir. O her ne kadar Hıristiyanların kralı idiyse de, kavmi İslam’a girme konusunda ona itaat etmedi. Ancak onunla birlikte bir grup İslam’a girdi. Öldüğü vakit bunun için orada cenaze namazını kılacak hiç kimse yoktu. Bunun üzerine Hz. Resulullah (s.a.v.) müminlerle birlikte musallaya çıktı onlara saf tutturdu ve onun üzerine gıyaben cenaze namazı kıldı. Sahabe-i Kiram’a onun öldüğünü haber verip şöyle buyurdu: “Habeşistan halkından Salih bir kardeşiniz vefat etti.” (İbni Hacer El Askalani Fethul Bari 7/191)
O, İslam şeriatı’nın birçok hükümlerini, gücü yetmediği için yapamadı. Ne hicret etti, ne cihat etti ve ne de hac yaptı. Hatta onun beş vakit namazı kılmadığı, Ramazan orucunu tutmadığı ve farz olan zekâtı vermediği rivayet edilmiştir. Çünkü bunları kavminin yanında yaparsa iman ettiği anlaşılıp azledilecekti. Hâlbuki onun muhalefet etme imkânı yoktu. Şurası kesin ki Necaşi’nin, halkının arasında İslam şeriatıyla hükmetmesine imkân yoktu. Çünkü kavmi bu konuda ona itaat etmiyordu…
Tatarlar arasında birçok Müslüman âlim, memur, hâkim ve imam olarak görev üstlendi. Görev alan kişilerin İslam şeriatıyla iş yapma arzuları vardı. Onunla amel etmek istiyorlardı. Fakat buna imkân bulamıyorlardı. Çünkü baştaki zorbalar bunu engelliyorlardı. Müslümanlar bulundukları makamları terk etseler, daha zalim olanlar yerlerini alacaktı. Sonuçta sadece kendileri değil birçok Müslümanın da hayatı tehlikeye girecekti. Hâlbuki Allah her kişiye, ancak gücü yettiği kadar sorumluluk yükler. (Tüm bunlara rağmen, Tatarlardan birçoklarının bu Müslümanların hikmetli davranışları sonucu Müslüman oldukları tarihçiler tarafından kaydedilmektedir. )
Ömer bin Abdülaziz, işleri adaletle yaptığı için düşman kazandı ve eziyete uğradı. Hatta onun bu yaptıklarından dolayı zehirlendiği söylenir. Necaşi ve emsalleri her ne kadar güçleri yetmediği için İslam şeriatına uymamış olsalar da hatta imkân bulamadıkları için Kur’an’ın ahkâmı ile hükmetmemiş olsalar da, onlar cennette mutlu olacaklardır.
Cenabı Hak, böylesi Ehli kitap hakkında şöyle buyurur: “Kitap ehlinden Allah’a, (c.c.) size indirilene ve kendilerine indirilmiş olana- Allah’a (c.c.) huşu duyarak- inanıp Allah’ın ayetlerini az bir değere değişmeyenler vardır…(Ali İmran 199.) Seleften bazı âlimler, bu ayetin Necaşi hakkında nazil olduğunu söylerler. O iman etmişti, fakat hicret etmeye, imanını açıklamaya ve şeriatın emirlerini yerine getirmeye imkân bulamamıştı.
“Gücü yettiği kadar imanının gereğini yaptığı için, Resulullah (sav) onu mü’min olarak isimlendirdi…” (İbni Teymiyye El-Feteva, 19/217) (Dünden Bu Güne Tekfir Meselesi, prof. Dr. N. Abdurrezzak Samarrai. S. 130-132) Bu nakil önemli olmakla beraber, asıl kaynaklardan anlaşılan, Necaşi’nin hicret imkânı olmayışı değil, ülkesini daha kötü idarecilere terk etmeyişidir. Nitekim Resulullah (sav) ın davet mektubuna Necaşi, cevap vererek oğluyla gönderiyor. İman edip onun peygamberliğini tasdik ettikten sonra, kendi memleketinde İslam şeriatıyla hükmetmesinin mümkün olmadığını emrederse bırakıp geleceğini ifade ediyor. Ancak Resulullah (sav) Habeşistan hükümdarlığını bırakırsa teslis inancına sahip ve zalim olanların onun yerine geçeceğini bildiğinden, ona devam etmesini tavsiye ediyor.
Muhammed Özkılınç