Oy Kullanmak Caiz (mi?) 7
Hacet umumi olsun hususi olsun zaruret mesabesinde kabul edilir
Meşakkat kolaylığı celbeder
Bu iki kural da usulu-l fıkhın genel kaidelerindendir. Bazı âlimler zaruretle haceti aynı görmüş, bazıları da farklı kabul etmişlerdir. Şöyle ki;
Zaruret: Terk edilmesi durumda “zarurat-ı hamse”nin (korunması zaruri beş mukaddes ki; din, akıl, nesil, can ve maldır) tamamen veya kısmen zarar görmesi durumunda doğan hallerdir.” Zaruretler haramları ihtiyaç oranınca mubah kılar kuralı bu kabildendir.
Hacet: Hacet ise, zorluğu ve güçlüğü ortadan kaldırmak, kolaylığı elde etmek için lazım olan maslahatlardır. Bu maslahatlar haramı mubah kılmaz ancak, bir ibadeti terk etme veya ertelemeyi mubah kılar. Yani “hacet” tam değil de kısmi başka bir deyimle hakiki değil hükmi bir zarurettir. (bakınız hukuki İslamiyye ve İstilahatı Fikhiyye Kamusu Ö. Nasuhi Bilmen C.1 S.265 madde 31 –El veciz fi Usulul Fıkıh. Abdülkerim Zeydan S 379- İslam’ın temel kavramları Hüseyin K. Ece S. 386)
“Meşakkat kolaylığı celbeder” (Ömer Nasuhi Bilmen a.g.e. S.261 madde 16-Abdülkerim Zeydan a.g.e S. 384) genel kaidesi de bu kabildendir. Tüm bu kaidelerden meşru çerçeve dâhilinde kolaylaştırmanın esas olduğu anlaşılmaktadır. Bu kaideler de kesin naslardan alınmıştır.
“Allah (c.c) sizin için kolaylık diler zorluk dilemez” ( Bakara 2/185)
“Allah (c.c) sizin için dinde zorluk kılmadı” (Hac 22/78)
“Kolaylaştırın, zorlaştırmayın, sakinleştirin (başka bir rivayette; Müjdeleyin, nefret ettirmeyin.”), “Şüphesiz dinimizde en hayırlı olanı en kolay olanıdır.”
“Şüphesiz Allah’ın dini kolaylıktadır.” “Ben müsamahakâr olan Hanif dinle gönderildim.”
“Şüphesiz Allah (c.c) bu ümmet için kolaylık diledi, zorluk dilemedi. (Tüm bu hadisleri İbni Kesir Mutemet hadis kitaplarından naklen Bakara 185. ayetin tefsirinde zikretmiştir.) Bu ayet ve hadisler yorum gerektirmeyecek kadar açıktır.
İslam bize yolu genişletirken bu teknik konuları değerlendirebilme istidadı bulunmayan birilerinin ha bire zorlaştırmaya çalışmaları, tarihin önemli zorluk zamanlarından birini yaşayan ümmete iyilik değil kötülüktür. Bu gibi kaideler, şeri naslara dayanmakta ve zorluk zamanlarını hikmetle atlatmaya matuftur. Bunlardan şimdi istifade edilmeyecekse ne zaman?
Elbette kolaylıktan maksat, İslam’ın genel kurallarına ve temel ilkelerine aykırı sapmalar ve tavizler değildir. Fakat İslam’ın çizdiği daire dâhilinde istifade edilecek geniş ruhsatların varlığı da inkâr edilemez. Yeter ki ruhsatları kullananlar, bilip anlayarak kullansınlar. Allah (cc) ın rızası dışında, mevki, makam, şan, şöhret, çıkar ve menfaat gibi fani değerlere aldırmaksızın, bu ruhsatlarla İslam’ın izzeti ve ümmetin maslahatını gözetsinler.
Serzeniş
Bazı okuyucu kardeşlerim, konuyu uzun yıllar süren geçmişteki önyargılarıyla değerlendiriyorlar. İlmi kriterlerle değil, klişeleşmiş bazı ifadelerle eleştiriyorlar. Hâlbuki işi ehline bıraksalar hem kendileri rahatlayacak, hem de insanların kafası karıştırılmayacak. Bu tartışmaları yapanlar elbette iyi niyetle yapıyorlar. Oy kullanma konusunu itikadi bir kategoriye büründürerek daha hassas davranma ve daha şiddetle karşı çıkma gereği duyuyorlar. Hâlbuki her dini konu önemlidir ama özellikle itikad gibi hassas bir konuda ehliyetsizce müçtehitliğe soyunmak çok büyük vebaldir. Özellikle tekfir konusu…“Allah Teâlâ ilmi, insanların hafızalarından silip unutturmak suretiyle değil, fakat âlimlerin vefatıyla yeryüzünden alır. Derken âlim kalmayınca, insanlar bir kısım cahilleri kendilerine lider edinirler. Onlara sorulur; onlar da bilmedikleri halde fetva verirler. Böylece hem kendileri sapar düşer, hem de insanları saptırırlar.” (Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Riyazus salihin H no= 1395) Sübhaneke… Bihamdike… Vesteğfiruke…
Muhammed Özkılınç