Şehvetin Kullarına Yuh Olsun
Cinsel istismarla ilgili bir düzenleme üzerinden kopan fırtınayı hep beraber üzülerek yaşadık. Maalesef yine ahlaksızlığı savunanlar üste çıktı, ahlakı ve erdemi savunanlar geri adım atmak zorunda kaldı. Nedense be genelde böyle oluyor. LGBT vs. ahlaksızlıkları savunanlar bile insanlık dışı isteklerinde direnirken, bu vatanın öz evlatları, aynı cesareti gösteremiyoruz. Tam da “mazlumlar, zalimler kadar cesur olmadıkça, zulüm bitmez” sözünü “namuslular, namussuzlar kadar cesur olmadıkça namussuzluk bitmez” diye ifade etme zamanı…
Her tür nikâhsız beraberlikler cinsel istismar değil, meşru nikâhla evlenmek cinsel istismar öyle mi? kendi rızalarıyla 16-17 yaşında evlenip erkeğin hapiste, kadının da dışarda çocuklarıyla yalnız perişan olduğu ispatlı olan üç bin çiftin feryatları neden duyulmuyor. Bunları çocukları ve diğer aile bireyleriyle hesap ederseniz, on binlerce mağduriyet bahis konusu…
Bilindiği üzere tüm canlılar, yüce yaratan tarafından neslini devam ettirmek üzere programlanmıştır. Kaldı ki, cinsel birlikteliğin temel amaçlarından biri, belki de en önemlisi budur. İnsanı diğer canlılardan ayıran şey, insan, Rabbul Âlemi’nin çizdiği bu çizgiyi aşmadıkça aynı zamanda ibadet sevabı da kazanmaktadır. İnsanın eşrefi mahlûkat olması boşuna değildir. O, yeryüzünde Allah (cc) halifesidir. Canlı cansız diğer tüm varlıkların insanın emrine musahhar kılınması da, hilafet ve kulluk görevini yerine getirmesi içindir. Yoksa Allah (cc) ın mülkünü hoyratça kullanıp, Allah (cc) a isyan etmesi, hem de hayvanlardan daha aşağılık bir duruma düşmesi için değildir.
Efendim “o dediğin hiçbir şeye ben inanmıyorum, özgürlüğü kendi bildiğim gibi yaşamak istiyorum” da denilemez. Zira bütün sistem ve şeriatlarda, özgürlüklerin sınırı başka insanların veya varlıkların hukukunun sınırına kadardır. Dolayısıyla, bir avuç eşcinsel, homo vs. şehvetperestlerin özgülükleri, % 99 u Müslüman olan bu ülkede, inananların mukaddes değerlerini tehdit etme hakkını onlara vermez. Eğer özgürlüğün sınırı yoksa adam öldürmek, hırsızlık yapmak, gasp, kapkaç, tecavüz neden suç sayılsın. Bu da aklıselim bir insanın savunması mümkün olmayan bir durumdur.
Muasır medeniyet! Hülyası uğruna İslami ve insani değerlerimizden öyle tavizler verdik ki, şehvetin kulları, fasıklar ve her türden namussuzlar bağıra çağıra namussuzluk haklarını haykırırken, kendi vatanında parya olan erdem ve fazilet ehli bizler din iman ve namus hakkımızı savunamaz hale getirildik.
Allah (cc) Kur’an’ı Kerimde nice kavimleri helak ettiğini net olarak bildirmektedir. Başlarına taş veya ateş yağdırmakla, denizde veya tufanda boğmakla, sadece çığlık şeklinde bir sesle, depremle yerin dibine batırmakla vb. şekillerde. Bu helakların sebepleri farklı farklı ancak hepsinde genel olarak yapılan günahta aşırılık önemli bir yer tutar. Eşcinsellik vb. sapmalar da, şehvet günahında aşırılığın zirvesidir. İşte bazı ayetler:
“Lut’u da gönderdik, milletine “Dünyalarda hiç kimsenin sizden önce yapmadığı bir hayâsızlığı mı yapıyorsunuz? Siz kadınları bırakıp erkeklere yaklaşıyorsunuz, doğrusu çok aşırı giden bir milletsiniz” dedi. Milletinin cevabı sadece, “Onları kasabanızdan çıkarın, güya onlar temiz kalmaya uğraşan insanlarmış” demek oldu. Bunun üzerine Lut’u ve taraftarlarını kurtardık; yalnız karısı, geride kalıp helake uğrayanlardan oldu. Geriye kalanların üzerine öyle bir yağmur yağdırdık ki! Suçluların sonunun nasıl olduğuna bir bak!” (A’raf 7/80-84)
Ne gariptir ki bizim ülkemizde bu gibi felaketleri, “ilahî ikaz” diye vasıflandırmak bile kimi zaman suç oluyor. Mülkün sahibine karşı nankörlük ve günahlarda aşırılıkla felaketlere zemin hazırlayan, ar, namus, edep, hayâ, erdem ve faziletlere savaş açanlar taltif ediliyor. Onların yaptıkları sapıklıklar özgürlük ve insan hakkı olarak değerlendiriliyor da, bu çirkefe karşı duranlar cezalandırılıyor gericilik yobazlık vs. yaftalarla yaftalanıyor. Şu hale bakın 18 yaşından önceki yaşlarda meşru nikâhla evlenmek yasak, ama nikâh kıymadan her tür arsızlık, ahlaksızlık ve hayâsızlık serbest. Hatta çağdaşlık, özgürlük, ilericilik vs.
Bu zavallılar; “bizimim helak olmamızdan kime ne?” de diyemezler. Zira bu helaklar geldiğinde kurunun yanında yaş da yanmaktadır. Artı inanan insanlar gördükleri her kötülükle mücadeleyle görevlidirler. Bu görev kişilerin tercihlerine de bırakılmamıştır. İşte o konudaki sadece birer ayet ve hadis: “Allah ve Resûlü bir iş hakkında hüküm verdikleri zaman, hiçbir mü’min erkek ve kadın için kendiişleri konusunda tercih kullanma hakları yoktur. Kim Allah’a ve Resûlüne karşı gelirse, şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmıştır.” (Ahzap 33/36)
“Allah’ın çizdiği sınırları aşmayarak onun emrine uyanlarla bu sınırları aşıp ihlâl edenler, bir gemiye binmek üzere kur’a çeken topluluğa benzerler. Onlardan bir kısmı geminin üst katına, bir kısmı da alt katına yerleşmişlerdi. Alt kattakiler su almak istediklerinde üst kattakilerin yanından geçiyorlardı. Alt katta oturanlar: Hissemize düşen yerden bir delik açsak, üst katımızda oturanlara eziyet vermemiş oluruz, dediler. Şayet üstte oturanlar, bu isteklerini yerine getirmek için alttakileri serbest bırakırlarsa, hepsi birlikte batar helâk olurlar. Eğer bunu önlerlerse, hem kendileri kurtulur, hem de onları kurtarmış olurlar” (Buhârî, Şirket 6; Şehâdât 30)
Sonuç olarak, sadece zina ve ahlaksızlık değil, her türlü günah ve sapmalarla mücadele etmek her Müslüman’ın görevidir. Ama eliyle, ama diliyle veya kalbiyle mücadele ederek kötülükleri engellemeye çalışmak zorundadır. Dolayısıyla hiçbir mü’min bana ne diyerek kötülüklere seyirci kalamaz isterse kötülüğü yapan babası, çocuğu veya kardeşi de olsa bu değişmez. “… İçimizden birtakım beyinsizlerin işledikleri günahlar sebebiyle bizi helâk eder misin Allah’ım…”? (A’raf 7/155) sonuç itibariyle ilgili birimler ve hükümet bu konuda geri adım atarsa büyük vebal almış olur. Konuyla ilgili düzenleme en kısa zamanda yasalaşmalıdır vesselam…
Cinsel istismarla ilgili bir düzenleme üzerinden kopan fırtınayı hep beraber üzülerek yaşadık. Maalesef yine ahlaksızlığı savunanlar üste çıktı, ahlakı ve erdemi savunanlar geri adım atmak zorunda kaldı. Nedense be genelde böyle oluyor. LGBT vs. ahlaksızlıkları savunanlar bile insanlık dışı isteklerinde direnirken, bu vatanın öz evlatları, aynı cesareti gösteremiyoruz. Tam da “mazlumlar, zalimler kadar cesur olmadıkça, zulüm bitmez” sözünü “namuslular, namussuzlar kadar cesur olmadıkça namussuzluk bitmez” diye ifade etme zamanı…
Her tür nikâhsız beraberlikler cinsel istismar değil, meşru nikâhla evlenmek cinsel istismar öyle mi? kendi rızalarıyla 16-17 yaşında evlenip erkeğin hapiste, kadının da dışarda çocuklarıyla yalnız perişan olduğu ispatlı olan üç bin çiftin feryatları neden duyulmuyor. Bunları çocukları ve diğer aile bireyleriyle hesap ederseniz, on binlerce mağduriyet bahis konusu…
Bilindiği üzere tüm canlılar, yüce yaratan tarafından neslini devam ettirmek üzere programlanmıştır. Kaldı ki, cinsel birlikteliğin temel amaçlarından biri, belki de en önemlisi budur. İnsanı diğer canlılardan ayıran şey, insan, Rabbul Âlemi’nin çizdiği bu çizgiyi aşmadıkça aynı zamanda ibadet sevabı da kazanmaktadır. İnsanın eşrefi mahlûkat olması boşuna değildir. O, yeryüzünde Allah (cc) halifesidir. Canlı cansız diğer tüm varlıkların insanın emrine musahhar kılınması da, hilafet ve kulluk görevini yerine getirmesi içindir. Yoksa Allah (cc) ın mülkünü hoyratça kullanıp, Allah (cc) a isyan etmesi, hem de hayvanlardan daha aşağılık bir duruma düşmesi için değildir.
Efendim “o dediğin hiçbir şeye ben inanmıyorum, özgürlüğü kendi bildiğim gibi yaşamak istiyorum” da denilemez. Zira bütün sistem ve şeriatlarda, özgürlüklerin sınırı başka insanların veya varlıkların hukukunun sınırına kadardır. Dolayısıyla, bir avuç eşcinsel, homo vs. şehvetperestlerin özgülükleri, % 99 u Müslüman olan bu ülkede, inananların mukaddes değerlerini tehdit etme hakkını onlara vermez. Eğer özgürlüğün sınırı yoksa adam öldürmek, hırsızlık yapmak, gasp, kapkaç, tecavüz neden suç sayılsın. Bu da aklıselim bir insanın savunması mümkün olmayan bir durumdur.
Muasır medeniyet! Hülyası uğruna İslami ve insani değerlerimizden öyle tavizler verdik ki, şehvetin kulları, fasıklar ve her türden namussuzlar bağıra çağıra namussuzluk haklarını haykırırken, kendi vatanında parya olan erdem ve fazilet ehli bizler din iman ve namus hakkımızı savunamaz hale getirildik.
Allah (cc) Kur’an’ı Kerimde nice kavimleri helak ettiğini net olarak bildirmektedir. Başlarına taş veya ateş yağdırmakla, denizde veya tufanda boğmakla, sadece çığlık şeklinde bir sesle, depremle yerin dibine batırmakla vb. şekillerde. Bu helakların sebepleri farklı farklı ancak hepsinde genel olarak yapılan günahta aşırılık önemli bir yer tutar. Eşcinsellik vb. sapmalar da, şehvet günahında aşırılığın zirvesidir. İşte bazı ayetler:
“Lut’u da gönderdik, milletine “Dünyalarda hiç kimsenin sizden önce yapmadığı bir hayâsızlığı mı yapıyorsunuz? Siz kadınları bırakıp erkeklere yaklaşıyorsunuz, doğrusu çok aşırı giden bir milletsiniz” dedi. Milletinin cevabı sadece, “Onları kasabanızdan çıkarın, güya onlar temiz kalmaya uğraşan insanlarmış” demek oldu. Bunun üzerine Lut’u ve taraftarlarını kurtardık; yalnız karısı, geride kalıp helake uğrayanlardan oldu. Geriye kalanların üzerine öyle bir yağmur yağdırdık ki! Suçluların sonunun nasıl olduğuna bir bak!” (A’raf 7/80-84)
Ne gariptir ki bizim ülkemizde bu gibi felaketleri, “ilahî ikaz” diye vasıflandırmak bile kimi zaman suç oluyor. Mülkün sahibine karşı nankörlük ve günahlarda aşırılıkla felaketlere zemin hazırlayan, ar, namus, edep, hayâ, erdem ve faziletlere savaş açanlar taltif ediliyor. Onların yaptıkları sapıklıklar özgürlük ve insan hakkı olarak değerlendiriliyor da, bu çirkefe karşı duranlar cezalandırılıyor gericilik yobazlık vs. yaftalarla yaftalanıyor. Şu hale bakın 18 yaşından önceki yaşlarda meşru nikâhla evlenmek yasak, ama nikâh kıymadan her tür arsızlık, ahlaksızlık ve hayâsızlık serbest. Hatta çağdaşlık, özgürlük, ilericilik vs.
Bu zavallılar; “bizimim helak olmamızdan kime ne?” de diyemezler. Zira bu helaklar geldiğinde kurunun yanında yaş da yanmaktadır. Artı inanan insanlar gördükleri her kötülükle mücadeleyle görevlidirler. Bu görev kişilerin tercihlerine de bırakılmamıştır. İşte o konudaki sadece birer ayet ve hadis: “Allah ve Resûlü bir iş hakkında hüküm verdikleri zaman, hiçbir mü’min erkek ve kadın için kendiişleri konusunda tercih kullanma hakları yoktur. Kim Allah’a ve Resûlüne karşı gelirse, şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmıştır.” (Ahzap 33/36)
“Allah’ın çizdiği sınırları aşmayarak onun emrine uyanlarla bu sınırları aşıp ihlâl edenler, bir gemiye binmek üzere kur’a çeken topluluğa benzerler. Onlardan bir kısmı geminin üst katına, bir kısmı da alt katına yerleşmişlerdi. Alt kattakiler su almak istediklerinde üst kattakilerin yanından geçiyorlardı. Alt katta oturanlar: Hissemize düşen yerden bir delik açsak, üst katımızda oturanlara eziyet vermemiş oluruz, dediler. Şayet üstte oturanlar, bu isteklerini yerine getirmek için alttakileri serbest bırakırlarsa, hepsi birlikte batar helâk olurlar. Eğer bunu önlerlerse, hem kendileri kurtulur, hem de onları kurtarmış olurlar” (Buhârî, Şirket 6; Şehâdât 30)
Sonuç olarak, sadece zina ve ahlaksızlık değil, her türlü günah ve sapmalarla mücadele etmek her Müslüman’ın görevidir. Ama eliyle, ama diliyle veya kalbiyle mücadele ederek kötülükleri engellemeye çalışmak zorundadır. Dolayısıyla hiçbir mü’min bana ne diyerek kötülüklere seyirci kalamaz isterse kötülüğü yapan babası, çocuğu veya kardeşi de olsa bu değişmez. “… İçimizden birtakım beyinsizlerin işledikleri günahlar sebebiyle bizi helâk eder misin Allah’ım…”? (A’raf 7/155) sonuç itibariyle ilgili birimler ve hükümet bu konuda geri adım atarsa büyük vebal almış olur. Konuyla ilgili düzenleme en kısa zamanda yasalaşmalıdır vesselam…
Muhammed Özkılınç