Sünnetin Önemi
Sünneti kimden nasıl öğreneceğiz?
Su pınardan çıktığında tertemiz ve berraktır, kaynağından uzaklaştıkça içerisine değişik maddeler karışarak bulandırır. Biz bu asrın insanları İslam’ın pınarı olan vahyin kaynağına 1400 küsur yıl uzaktayız. Dolayısıyla bizim, ilk asrın İslam âlimleri gibi sünnet ilmini diğer İslam ilimleriyle beraber alıp değerlendirmeye yeterli kapasitemiz olmadığı gibi buna imkânımız da yok.
Bilindiği üzere harf devrimiyle ülkemizde milyonlar bir gecede ümmi olarak sabahladı. İlmi boşluğu önemli ölçüde dolduran âlimler ise ya sürgün, ya tevkif, ya idam veya tehcir edildi. Ondan sonra çok ciddi ilmi boşluk meydana geldi. Derken, ilim dâvet ve tebliğ açısından memleketimiz alabildiğine çoraklaştı. Bu minval üzere doksann küsur yıldır kaç kuşak değişti…
İmam-ı Siyutî’nin “Adabul müfti vel müstefti” eseri vb. eserlerde selef ulemasının, bu günkü naylon müçtehitlere garip gelecek nice davranışları vardır; bir şehirde fetva vermeye ehil 20-30 âlimden çoğunluğu, fetva soranları daha ehliyetli bir kaç kişiye yönlendirmişlerdir. Bu onların ehliyetsiz olmalarından değil elbette. Daha ehliyetli olana saygı, haddini bilme, bilmeyenlere bildirme ve özellikle de fetva vermenin ağır mesuliyetinden kaçınmalarındandır. Yoksa hemen kolları sıvayıp birazda ben meşhur olayım dürtüsüyle fetvanın üzerine atlamıyorlardı. Nicelerine nice makamlar teklif edilmesine rağmen bundan kaçınmışlardır. Nicelerine zamanlarının sultaları tarafından cezai müeyyidelerin uygulandığını birliyoruz. Bunun için nice hayatlarından olanlar var.
Biraz Arapçaya vakıf olan kardeşlerim, Allah (cc) ın seçip vahiy dili kıldığı bu dilin incelik ve esrarını bilirler. Kaldı ki Arapçayı hiç bilmeyen; bazı kimselerin; “ben Kur’an ve sünnete uyarım insanlara uymam” hezeyanları ne kadar çirkin… Haydi, uyun bakalım nasıl uyacaksınız? Bu gurur ve kibirle şeytanın atına bilenler; ümmete bu 1400 yıllık mirası bırakan binlerce müçtehit imamdan daha iyi bildiklerini ima etmektedirler kendilerince. İyi niyetli ama acemi gençleri de bu fikre bulaştıranlar onların vebaline de ortaktırlar.
İçtihat kapısının kapalılığı gibi bir iddiamız yok… Mezhep taassubumuz da yok… Delilini araştırarak, değişik konularda değişik müçtehitlere de uyabiliriz. Ama nefsimizin arzularına uyarak değil delillere uyarak. Bir de aynı konuda telfike düşmeden. Hele içtihat ciddi bir iş olup belli şartları gerektirir.
“Allah Teâlâ ilmi, insanların hafızalarından silip unutturmakla değil de, âlimlerin vefatıyla yeryüzünden alır. Derken âlim kalmayınca, insanlar bir kısım cahilleri kendilerine lider edinirler. Onlara sorulur; onlar da bilmedikleri halde fetva verirler. Böylece hem sapar, hem de insanları saptırırlar.” (Buhari, Müslim, ebu Davud, Tirmizi, Riyazus Salihin H no= 1395)
Hâlbuki onların, ilmi dehalarının yanı sıra, takva, vera ve zühdleri de bu işe kâfiydi. Onların geceleri bizim gündüzlerimizden daha aydınlık idi… Ortam ve şartları buna çok daha müsait idi… Her şeyden önce onlar vahyin hâkimiyeti altında yaşıyorlardı. Bizim yaşadığımız bu çirkef asır gibi gözleri haramı görmüyor, kulakları haramı işitmiyor, dilleri haram konuşmuyor, burunları haram kokular almıyor, midelerine haram gıda girmiyor, kalpleri bizimki gibi haram düşüncelerle basa basa doldurulmuyordu… Ya biz?…
İlmi yetersizliğin yanında bizim manevi dünyamız, daha da perişan. Bu günün kendini beğenmiş âlim müsveddeleri, bir nevi cehli mürekkeb halindedirler. İlim meydanında söz söylemeye yetersizler, bu yetersizliklerini de bilmiyorlar. Haddini bilen ilim ehli, elbette başımızın tacıdır.
“Yarım doktor candan eder, yarım hoca dinden eder.” canını yitiren, 50-60 yıllık dünyasını, dinini yitiren ise ebedi hayatını kaybeder. Ebedi saadeti yitirmekle kalmaz, bir de cehenneme müstahak olur. Sünneti seniyye ve dolayısıyla İslam hakkında zihinleri bulandıranlar, ümmete ve tüm insanlığa çok büyük kötülük yapıyorlar. Milyonların vebali pahasına, fani değerler veya geçici hevesler uğruna bu ilmi cinayetlere değer mi? Bu cürüm, içki, kumar, zina vs. ferdi günahların herhangi biriyle kıyaslanamayacak kadar ağırdır. Dolayısıyla bu vebale bulaşanlara acil tövbe tavsiye ediyoruz. Sübhaneke… Bihamdike… Vesteğfiruke…
Muhammed Özkılınç