Batıda Corona Cana Minnet
Corona biyolojik bir saldırıysa, bu saldırıyı yapanların elbette birçok hedefleri vardır. Ekonomik, siyasi, sosyal ve hatta askeri hedefler. Bunları işin erbabı çokça yazıp anlatmaktadır. Bir önceki yazımda, “batıda Corona yaşlı kıyımı için bir tırpandır” dedim diye Oda TV vb. siteler, bunu dillerine dolamışlar. Ama batıyı birazcık irdeleseler, bunun gerçek olduğunu onlar da görecekler.
Her konuda çok önde(!) olan Avrupa, neden corona tedbirleri konusunda bu kadar geç davrandı. Birçokları, neredeyse tedbir düşünmüyoruz bile dediler. İşte İtalya, ispanya, Hollanda, Fransa, hele de üzerinde güneşin batmadığı birleşik krallık, İngiltere… Toplumsal bağışıklıkla atlatacağız demişti. Ancak yükselen itirazlar ve toplumsal baskı üzerine, tedbirler almaya başladı.
Almanların Merkel ise, evlere şenlik bir açıklama yapmıştı. “Halkımız en az % 80 oranında corona’yla enfekte olacak” demişti. Bir nevi, olası ölümlere toplumu hazırlama açıklaması. Nede olsa, covit 19 büyük oranda yaşlıları temizliyordu. Almanya da Avrupa’nın en çok yaşlı nüfus barındıran ülkesiydi. Dolayısıyla “batıda Covit 19 cana minnettir.”
Yaşlı nüfus şu an batının sırtında büyük bir kamburdur. Böyle devam ederse; on, yirmi, hele elli yıl sonra, batı yaşlılar mezarlığına dönecektir. Almanya vd. bazı Avrupa ülkelerin, 0-14 yaş arası çocuk mültecileri kabul edeceklerini açıklamaları boşuna değildir. İnsani değerleri yok etmiş olan batı için, insan ile bir makinanın farkı yoktur. Batıda bir robot, bir insandan çok daha değerlidir. Çünkü robotlar, sadece üretir ve neredeyse hiç tüketmezler.
Konuyu biraz açmak için, Almanya’da yaşanmış bir hikâyeyle aktarayım. Almanya’daki görevim esnasında, cami derslerine katılan gençlerle, Avrupa’daki sosyal hayat ve insani değerlerin iflası konusunda sohbet ediyorduk. Söz yalnızlığa mahkûm olan yaşlılara gelince, gençlerden biri tüyler ürperten bir hikâyesini anlattı. Bir dönem, Almanya’daki bir hastanede hizmetli olarak çalıştığını, ancak bir yıl kadar çalışıp çıkmak zorunda kaldığını söyledi.
Sebebini de şöyle açıkladı: “Yaşı seksenin üzerinde birçok yaşlı, yoğun bakıma alınıyor. Bunların hastane süreçleri çoğu kez aylarca sürüyor. Hatta yılları bulan süreçler oluyor. Batıda ise ebeveyn ve evlat ilişkileri zaten dibe vurmuş. Yaşlılar çoğunlukla kimsesiz veya kimsesiz hükmündedir. Çünkü çocuklar 18 yaşından sonra kanatlanan kuşların yuvadan uçması gibi evden ayrılıyor ve çoğunlukla bir daha hiç görüşmüyorlar. Dolayısıyla ebeveyn ve çocuklar, neredeyse bir daha hiç görüşmüyorlar.
Yıllarca yalnız kaldıktan sonra, hastalanan ve özellikle yoğun bakıma alınan yaşlılar, kendi hallerine bırakılıyor, ya da nadiren ziyaret ediliyorlar. Onların da çocukları birkaç kez ziyaret ettikten sonra, daha fazla işleri ve eğlencelerinden olmak istemiyorlar. Hemşire veya hasta bakıcılara rüşvet vererek bir an önce öldürülmelerini istiyorlar. Derken hastalığı iyiye giden hastalar bile, birkaç gün, bilemedin bir hafta içinde vefat ediyorlar. Tabi ilaçlarına katılan bir takım tedricen öldüren katkı maddeleriyle…
İlk günlerde, bu durumları bilmediğim için, hastalıkları ölümcül olmayan kimi hastaların ölümlerini anlamıyordum. Zamanla şüphelenmeye başladım. Derken bu katkı maddelerini katma teklifleri bana da yapılmaya başlayınca tam olarak öğrenmiş oldum. Ama çok geçmeden işten ayrıldım. Aksi halde katil olmak ihtimali yüksekti.”
Zaman zaman Avrupa’da onlarca, hatta yüzlerce yaşlının ölümüne sebep olan hemşirelerin basına yansıdığı malumdur. Yukardaki kıssayı duyduktan sonra, bunun daha çok yaşlıları yük gören aile bireylerinin istekleriyle olduğunu öğrenmiş oldum. Geçmişte bu manada basına yansıyan birçok haber görmüştüm. Acaba yansımayanlar ne kadardır. Çünkü yaşlının ölümünü kendisi isteyen ve bunun için rüşvet verenler şikâyetçi olmayacağından dolayı, bu olayların haber olması da mümkün değildir.
Nede olsa batıdan bir Hitler geçmişti. “seçkin bir toplum” oluşturma projesini hayal edip hayata geçiren bir sadist… Bunun için de sadece yaşlıları değil, her tür engellileri, hatta esmer ve çirkin olanları dahi sistematik olarak imha etmekten çekinmeyen bir psikopat. Egosunu putlaştıran bir firavun… Ama batı için bu çok da garip değil. Parayı ilahlaştıran, hazları ve şehveti putlaştıran bir yığından başka ne beklenir. Subhaneke… Bihamdike… Esteğfiruke…
Muhammed Özkılınç