Bir Dosttan Mektup

Medrese âlimleri vakfı (MEDAV) toplantılarından tanıştığım bir dostum ve kardeşim, Milat gazetemizde yayınlanmak üzere bir mektup gönderdi. Mektubu orijinal haliyle sizlerle paylaşmak istiyorum. Her ne kadar benzeri konuları ülke ümmet menfaatini önemseyen birçok değerli yazar ve araştırmacılar paylaşıyor olsa da… Zira fitne derin, palanlar sinsi, tehlike büyük. Böyle zamanlarda sözü olanları konuşması gerekir. “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.” Sözüyle, kalemiyle, tavrıyla zulmün ve zalimin karşısında, mazlumunsa yanında duran bahtiyarlara selam olsun.

TEZEKKÜRNÂME

“Hafıza-yı beşer nisyan ile maluldür.” sözü bir daha da gerçekleşiyor. Beşer, unutkanlık vasfını son dönemde yaşanılan olaylarla iyice belirginleştirdi. Yüzyıllardan beridir akla, hayale gelmeyen zorluk ve zulümlerle karşılaştı bu coğrafyanın sakinleri. Özellikle ülkemizdeki Müslümanlar, sadece inançlarını yaşadıkları için tasavvur edilemeyecek kadar zulüm gördüler. Bununla beraber özellikle Türkiye’deki Kürtler, hem dinlerinden hem de milli duygularından dolayı görmedikleri zulüm, çekmedikleri cefa kalmadı.

Oysa son yıllarda gerek ülkemizdeki Müslümanlar, gerekse farklı etnik gruplar hayal edemedikleri bir rahatlamaya şahit oldular. Yıllardır dört gözle bekledikleri huzur ve sükûnete kısmen eriştiler. Peki, var olan normalleşme süreci acaba kimleri rahatsız ediyor? Malum olanları anlıyoruz da alnında secde izini taşıyanların, beş vakit beraberce miraca duranların, aynı kıbleye yönelenlerin, Üstad Bedi-üz zaman Said Nursi’nin tabiriyle bine kadar birleri olanların, bu süreçteki ayrılıklarını nasıl anlayacak, nereye yerleştireceğiz. Mü’minlerin kendi aralarında merhamet vasfını taşımaları farz iken, kâfirlere karşı da şiddetli olmaları lazım iken, ne oldu da ters orantılı bir şekilde vasıflar değişti? Vay halimize…

On iki yıldan beridir Ak parti ile Cemaat iç içe olmakla beraber son zamanlarda aralarındaki ihtilafın sebebini sırf dershane meselesine bağlamak ne kadar doğru olur? Siz on iki yıl beraber olacaksınız, özellikle Ergenekon meselesinde beraber hareket edeceksiniz, sonra dershane meselesini öne çıkartıp bunu, hem Türkiye’nin hem de âlem-i İslam’ın menfaatlerinin üstünde göreceksiniz. El insaf!

Bütün bu sözünü ettiğimiz hususlardan dolayı aşağıdaki hususları kamuoyuyla paylaşmayı hem İslami hem de insani bir vazife olarak görüyoruz.

1- Fitnelerin çok olduğu zamanda küçük fitneleri önlemek, her Müslümanın vazifesidir. Zira küçük fitneler büyük fitnelere kapı aralar. Büyük fitnelere kapı açmak, sebep olmak ise hiçbir Müslümana yakışmaz.

2- Son günlerde dışarı kaynaklı, içeriden destekli çıkan ve devam eden olaylar, Türkiye’nin ve İslam âleminin geleceğini tehdit eden sinsi ve planlı olaylardır. Bu olaylara karşı güçlü olmak, vahdet içerisinde hareket etmek hepimize farzdır. “Külli menfaatleri” bırakmak, “cüz’i menfaatler” üzerinde durmak akıl karı değildir. Bu durum, Bediüzzaman’ın müsbet hareket düsturuna kesinlikle muhaliftir ki “hayr-ı kalil için şerr-i kesir”i celbetmek, “şerr-i kalil için de hayr-ı kesir”i terketmek doğru değildir. Milletin umum menfaatlerini düşünmek, İslami ve insani bir hassasiyet olsa gerek.

3- Allah’ın tabiri ile “Fitne öldürmekten eşettir.” Peygamber efendimiz de “Fitne uykudadır, onu uyandırana Allah lanet etmiştir.” Ayet-i kerimeyi ve hadis-i şerifi Müslümanlar için son derece zor olan bu günlerde beyinlerimizde zinde tutmak, kalplerimize nakşetmek ve kulağımıza küpe yapmak zarurettendir.

4- Üstad Bedi-üz zaman’ın uhuvvet ve ihlas risalelerini gözden geçirmek, bu eseri şu günlerde sık sık okumak, ona göre hal ve hareketlerimize dikkat etmek son derece ehemmiyet arz etmektedir

5- “Hizmet hareketi”nin yıllardan beridir bütün uç kesimlerle iyi geçinip hoş görülü bir tavır sergilediğine şahit oluyoruz. Aynı hoşgörüyü İslam’ın menfaatleri ve memleketimizin selameti için bu dönemde de bekliyoruz. Saygıyla duyurulur.

Nizamettin Yakışık Medine Camii İmamı- müderrisi Tatvan/Bitlis

Muhammed Özkılınç