Bir Taşla Kuş Sürüsü
Köroğlu’na nispet edilen bir söz vardı. “Delikli demir (tüfek) çıktı mertlik bozuldu” eskiden nifak taşıyan sinsi münafık insan için de ikiyüzlü derlerdi. Resulullah (sav) bu tipleri “insanların en şerlisi” addeder. Ancak şimdi silah sanayinde tüfeğin falan çok ötesine ulaşıldı. Silahlar çeşitlendi çoğaldı… Münafıkların yüzleri de âdete buna paralel çeşitlendi çoğaldı. Eskinin çok isabetli atasözleri, günümüz insanını vasfetmeye yetmiyor. İşte bir tane daha: Eskiden sinsi ve kalleş olanı, “kuzu postuna bürünmüş kurt” olarak ifade ederlerdi. Şimdi kuzu postunda çakal, dana postunda aslan, buzağı postunda kaplan, balık postunda yılan, kelebek postunda akrep bile bu günün çok yüzlü, sinsi, hilekâr, kalleş münafıklarını anlatmaya yetmiyor.
Ne mi diyorum?
Ehlibeyt maskeli Şia ve selefiye adını kullanan tekfirci harici gruptan bahsediyorum. Şia en çok İslam birliği ve kardeşlikten bahsedendi, şimdi net anlaşıldı ki en büyük ümmet düşmanı ve tefrikacıymış. ABD, İsrail vs. kâfirlere karşı, en çok ve en sert slogan atanlardı. Gece gündüz slogan üretirlerdi medyada vs… Ama şimdi gün gibi ortada ki tüm İslam düşmanlarıyla, ta ilk günden en derin işbirliği içindelermiş. Kini din, takiyyeyi imanın rüknü kılan bir güruhtan başka ne beklenir ki. Tabi kinleri, İslam’a, Ashabı Kiram (Rıdvanullahi aleyhim ecmain) a ve ümmete karşıdır. (Böylesi ustaca bir münafıklık nasıl başarılmış. Bunun için “Nida yayınlarından çıkan, kendi kaynaklarına göre ŞİA VE ŞİİLİK kitabını okuyunuz.)
Afganistan’da irili ufaklı 8-10 grup işgalci rus keferesine karşı savaştı. Çok büyük fedakârlık ve büyük bedellerden sonra zafere kavuştular. Elhamdulillah. Sonra kendi aralarındaki küçük ihtilaflar, iftirak’a dönüştü ve yer yer de birbirleriyle savaştılar. İhvan-ı Müslim’in, Abdullah Azzam ve beraberindeki bir ekibi, ihtilafları çözmek ve kardeş kavgalarını engellemek üzere Afganistan’a göndermişti. Azzam ve arkadaşları büyük oranda görevlerini başardılar.
Ancak küresel derin güçler ta o gün olası bir Sünni devletin kurulma ihtimalinden panikledi ve harekete geçtiler. Abdullah Azzam ve oğlunun da içinde bulunduğu aracı, çok miktardaki TNT ile patlatarak paramparça ettiler. Araçtaki herkes şehit oldu. Hemen akabinde küllenmiş ihtilaflar yine devreye girdi ve kardeş kavgaları birbirini izledi. Son Afganistan işgali esnasında İranlı yetkililer: “biz olmasaydık ABD ve NATO güçleri Afganistan’da başarılı olamazlardı.” Açıklamalarını yaptılar. El hak doğrudur… Ta ilk gün kuruluşunda ümmet arasında fitne ve tefrika için üretilen Şiilik, tarih boyu da bu misyonunu devam ettirmiştir.
Nüfus oranı % 8 olmasına rağmen Suriye’yi, Nusayri Şia’ya veren, İran devrimini yaptırarak yarı ölü olan Şiiliği tekrar dirilten, Lübnan’da HİZBULLAH adıyla yarım devlet kurmasına göz yuman, en sonunda Irak’ı altın tepsi içinde Şia’ya/İran’a sunan dünya derin güçleri (haçlı Siyonist vd. güçler) 3,5 Şii devlet kurdular. Ama bir tane Sünni devlete müsaade etmiyorlar… Neden? Çünkü ayaklarının üzerine basan bağımsız bir Sünni devlet iki milyarlık uyuyan devi uyandıracak… İslam hilafeti ihya olacak… Talan ve sömürü sona erecek… Dolayısıyla insanlığın başının belası olan emperyalistlerin saltanatı da son bulacak… Şimdilik bu süreci uzatmaya çalışıyorlar. Ama korkunun ecele faydası yok. Şia vd. bölücü unsurlar (el kaide, boko, şebap vs.) ne kadar güçlü olurlarsa o denli ümmet içinde fitne ve dolayısıyla güç kaybı yaşanır.
Afganistan’da Rusya’yı dize getirmiş olan Grup’lar arası kavgalar devam ederken birden taliban diye bir örgüt çıkıverdi. Sonra el kaide… Örgüt içinde örgüt… Bilinmez denklem… Afganistan’daki tüm kazanımlar heba oldu. Müslümanların hayalleri alt üst oldu. Cihad terörle eşanlamlı hale getirildi. İhtilaf ve tefrikalar her gün biraz daha derinleştirildi, uçurumlara dönüştü.
Şimdi küresel Ergenekon emperyalizmin, ümmet içinde iki tane Truva atı var. Şia ve Haricilik. İlk zamanlar ikisi zıt kutuplar görünümündeydi. Asrın kıyamı olan ümmet baharı ve sonrasında gelişen olaylar, her ikisinin de aynı karanlık odakların kontrolünde olduğunu ortaya koydu. Zıt görünmekle hem birbirlerini besliyorlar, hem de ümmetin saf gençlerini aldatarak taraftar buluyorlar. Bizdeki sağ sol veya Türkçülük kürkçülük gibi…
IŞİD e bakın hiçbir Şii noktaya saldırmıyor. Hep Sünnilerle savaşıyor, Sünni bölgeleri işgal ediyor. Şii ordularsa onların on katı güçlü olmalarına rağmen hiç direnmeden tüm silahlarını hatta bankalardaki yüz milyonlarca dolarları dahi arkalarında bırakarak çekiliyorlar. Işid buna karşılık, Suriye’de Müslümanların ellerindeki yerleri tekrar alıp gerekli gördükleri kısımlarını Beşşar’ın güçlerine teslim ediyor. Yani harici unsurlarla şii unsurların paslaşmaları güpegündüz, dünyanın gözü önünde devam ediyor. Mursi’ye kaşı aslan kesilen batı, bu iki Truva atlarının sırtlarını tepişlemeye devam ediyor.
Şimdi gelelim bu Truva atlarıyla/taşlarıyla avlanan kuşlara… İşgal ve talanın derinleşerek devam etmesi… Sudan, Somali, Nijerya vb. yeni işgal sahaları oluşturulması… Cihadın terör, İslam’ın terörist din (!) olarak lanse edilmesi… Türkiye ve uzun adam gibi dik duranların bu unsurlarla ilintilendirilip çökertilmeye çalışılması… Enerji hatlarının derinlerin kontrolünden çıkmasının engellenmesi… Barış süreci baltalanarak, otuz yıldır Türkiye’yi içten içe tüketen terörün bitmesinin engellenmesi… Sünni olan Türk, Kürt ve Arap yakınlaşmasının engellenerek ümmetin ayağa kalkmasının engellenmesi… Ve daha neler… Tam da ramazana beş kala…
- İşgal ve talanın devamını sağlamak.
- Yeni yüzyıllık anlaşmalar yapmak.
- Uyanışın velayet sistemini bozmasını engellemek.
- Ümmet içinde tefrika misyonu için kurulmuş olan Şia’ya yeni mevziler kazandırmak.
- Mümkün olduğunca Müslümanları birbirlerine kırdırmak.
- Cihadı terör, mücahidi terörist olarak zihinlere nakşetmek.
- İslama fobya fikrini derinleştirerek İslam’a girişleri engellemek.
- İslam’ın yetersizliğini lanse etmek.
- Türkiye’deki barış sürecini durdurmak, etnik ayırımcılığı derinleştirmek.
- Ümmetin birbirlerine yakınlaşmalarının önünü kesmek.
- Enerji kaynaklarını ve yollarını kontrol altında tutmak.
- Türkiye’nin Sünni dünyayla irtibatını kesmek.
Muhammed Özkılınç