Bu Dizilerle Nereye? 2
Şu tespiti yeniden hatırlayalım. Medya eskiden dördüncü kuvvet olarak kabul edilirdi. Ama son yıllardaki teknolojik gelişmeler, medyayı çoktan açık ara farkla birinci kuvvet yapmıştır. Medya bu gün hayra da şerre de çok büyük katkılar katan bir güçtür. Tabi % 10-15 hayra kullanılıyorsa, geri kalan % 85-90 da şerre kullanılmaktadır. Müslümanların bu gece kısmen keşfettiğinden beri bu büyük boşluğun kapatılmasına yönelik bazı çalışmalar olmakla beraber, hayır medyasıyla şer medyası arasındaki uçurumun kapatılması veya mesafenin azaltılması çok kolay görünmüyor.
Dolayısıyla işin farkında olan hükema, ümera, ulema ve diğer ilgili çevrelerin; bilişim ve medyanın gücünü asla göz ardı etmemeleri gerekir. Düşman, en güçlü olan bu soğuk savaş silahıyla hem değerlerimizi yok ediyor hem de bundan akıl almaz servetler devşiriyor. Başka bir tabirle bizi adeta paramızla neslimizi zehirliyoruz. Zehir benzetmesi anlaşılması içindir. Yoksa normal zehir bedenimizi ve dolayısıyla dünyamızı imha eder. Ama soğuk savaş silahlarının zehri nesillerimizin imanını, dolayısıyla ebedi olan ahiretlerini hedeflemektedir.
- Güzel olmak demek 34 beden zayıflığında ve mini etek giymek demektir. Yakışıklı olmak demek ise kaslı olmak ve bunları her fırsatta göstermek demektir. Yani gönül zenginliği, iman, takva güzelliği, salah, fazilet, erdem vs. mukaddes değerler adeta yok sayılmaktadır. Hatta o gibi fazilet ve erdemler, gericilik, ortaçağ karanlığı, çağdışılık vs. olarak lanse edilmektedir. Son yıllarda kadın kuaförleri ve güzellik salonlarının, erkek berberlerini katladıkları gözden kaçmamalı. Birçok kadın kendini birilerine beğendirmek için halden hale, renkten, renge, stilden stile girmektedirler. Süslenmek adeta bu günün kadınının tapındığı putu haline dönüştürülmüştür. Tabi İslami tesettür de bu “kendini beğendirme hastalığı”ndan nasibini almıştır. Tesettürün içi boşaltılmış, İslam’ın ruhuna aykırı bir hal almıştır. “Tesettür Allah (cc) içinse, süslenmek kimin için”
- Ahlâkının güzel olmasının hiç bir önemi yok. Çünkü insanlar seni kullanır ve enayinin teki olarak kabul edilirsin. Hırslı ve zeki olmalı, zekânı başkalarının kuyusunu kazmak için kullanmalısın. Kapitalist sistemin temel felsefesinin gereği: “Her şey benimdir, altta kalanın canı çıksın.”
- Yalan söylemek ve hırsızlık sana göre iyi bir amaç için yapılıyorsa çok masum hatta çok da şirin şeylerdir. Sadece bu da değil. Bizi biz yapan mukaddes değerlerimiz, fazilet ve erdemeler ter yüz yapıldı. İslam’ın yanlış gördüğü kavramların zıddı geliştirildi ve aykırı olarak gördüklerimiz artık normal gelmeye başladı. Namus yerine namussuzluk, iffet yerine iffetsizlik… Doğruluk, dürüstlük ve mertlik yerine gemisini yürütmek… Alın teri ve emekle kazanmak yerine kolay yoldan köşe dönmeceler… Çalışkanlık yerine tembellik vs…
- Fakir insanlar asla mutlu olamazlar. Mutlu olmanın tek yolu zengin
veya ünlü olmaktır.
Hâlbuki mutlu olmanın yollarından birinin doğru ve helalinden az ya da çok kazanmak olduğu unutturuldu. Fani zevkler ilahlaştırılınca, baki değerler ve ebedi hayat tamamen geri plana atıldı. Böyle olunca da dünyadaki basit hazlar ebedi saadete tercih edilir oldu. Tabi bu fani zevkleri elde etmekte madde ve servet gerektiriyor. Hâlbuki cennetlik ameller ücretsiz. Bu yanlış anlayış beraberinde helal haram ölçülerini tanımama ve ne şekilde olursa olsun servet devşirme yanlışına düşürecektir. Kim bilir bu arada nice hak hukuk çiğnenecek. Dolayısıyla kişi günah yüküne çok daha fazlasını yükleyecektir. - Tek ve gerçek mutluluk bu dünyadaki lüks yaşamla kazanılır. Hâlbuki İslam’ın çizdiği sınırlar bunlar değildi. . Hâlbuki bu fani dünyanın her saniyesi zevk olsa ne yazar. Eğer kişi ebedi olan ahiretini kaybetmişse… Üstat Said Nursi’nin dediği gibi: “onu bulan neyi kaybetmiş, onu kaybeden neyi bulmuş.” “Biliniz ki dünya hayatı bir oyun, bir eğlence, bir süs ve kendi aranızda övünme, mal ve evlat çoğaltma yarışından ibarettir. Bu, tıpkı bir yağmura benzer ki; bitirdiği ot, ekincilerin hoşuna gider, sonra kurur, onu sapsarı görürsün, sonra çerçöp olur. Ahirette ise çetin bir azap; Allah’tan mağfiret ve rıza vardır. Dünya hayatı, aldatıcı bir zevkten başka bir şey değildir. (Hadid/20)
İşte asıl hayatla ilgili sadece birkaç ayet ve hadis
Rablerinden korkanlar da bölük bölük cennete sevk edilmektedir. Nihayet oraya vardıkları zaman kapıları açılır ve bekçileri onlara: “Selâm sizlere, ne hoşsunuz! Ebedî olarak içinde kalmak üzere haydi girin oraya!” derler. (Zümer/73)
“Allah mümin erkeklere ve mümin kadınlara, altlarından ırmaklar akan cennetler vaad buyurdu. Orada ebedi kalacaklardır. Hem de Adn cennetlerinde hoş meskenler vaad etmiştir. Allah’ın rızası ise hepsinden büyüktür. İşte asıl büyük kurtuluş da budur.” (Tevbe/72)
Cennet nimetlerinin insan akıl ve hayalinin alamayacağı güzellikte olduğunu Hz. Peygamber bir kutsî hadiste şöyle açıklamıştır: “Cenâb-ı Hak buyuruyor ki: Salih kullarım için ben, cennette hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve insanın kalbinden bile geçmeyen nice nimetler hazırladım” (Buharı, “Tefsir”, sûre 32) “Cennetlikler cennette yiyip içerler, ama büyük, küçük abdeste çıkmaz ve sümkürmezler. Sadece hoş kokulu bir geğirti ve ter çıkarırlar. İnsanın kendiliğinden nefes alması gibi, onlar da kendiliklerinden Cenâb-ı Hakk’ı ulûhiyyet makamına yakışmayan sıfatlardan tenzih eder, tekbir getirirler.” (Müslim, Cennet 18. Ayrıca bk. Buhârî, Bed’ü’l-halk 8, Enbiyâ 1) Selam… Dua…
Muhammed Özkılınç