Cemaatsel Çalışmak 2

Birleştikçe güçlenir, iri olur, diri olur, kendi coğrafyamız ve İslam diyarında birlik ve dirliği ihya ederiz. İslam diyarının birlik ve dirliği, sadece İslam yurduna değil, tüm dünyaya adalet ve huzur demektir. Tarih bunun şahidi ve delilleriyle doludur. Ne zaman İslam ümmeti güçlü olmuşsa, gücü dünya ve insanlığın huzur ve güveni için sarf etmiştir. İslam ümmeti zayıf düştüğünde ise, peyderpey dünyanın her yanını bela ve musibetler sarmıştır. Adaletin yerini huzur, paylaşmanın yerini bencillik, barışın yerini; savaş, anarşi ve terör almıştır. İşte son bir asırda İslam diyarı ve dünyada yaşananlar…
Ali İmran suresi 103. Ayetler başladığımız konuya şimdi başka ayetlerin penceresinden bakmaya devam edelim. “Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Ali İmran 3/103-104)
Müfessirler, bu ayetin emri uyarınca, Müslümanlar içinde, iyiliği emreden, kötülükten alıkoyan bir içtimai kontrol müessesenin bulunmasının farz-ı kifaye olduğunu belirtmişler; ancak, bu görevi üstlenen kişilerde, görevin iyi ve hakkaniyete uygun olarak yerine getirilmesini mümkün kılacak bazı şartların bulunması gerektiğine de işaret etmişlerdir.
İslam devleti varken, bunu zaten devletin ilgili kurumları hakkıyla yerine getirir. Ancak devlet yokken, her vecibe gibi bunu da devlet sorumluluğu hassasiyetiyle yapacak bir mekanizmaya ihtiyaç vardır. İşte bu mekanizmanın adı cemaattir. İslam’ın şu genel kaidesi malumdur. “Ma la yutimmu vacibun illa bihi, fehuve vacibun.” Yani “Bir vacibin/farzın kendisine bağlı olduğu şey de vaciptir/farzdır.”
Ayetin işaret ettiği birkaç noktaya dikkat edelim:
- İslam ümmetinden hayra çağıran, iyiliği emreden, kötülükten sakındıran bir ümmet olmak zorundadır. İşte bu ümmet aynı gaye uğruna aynı hedeflere baş koymuş, şer’i ölçü, ilke ve prensiplerle hareket eden bir topluluktur. Öbür adıyla cemaat…
- Cemaat olmanın önemi… Zira bir ve Beraber olmak, güç birliği içinde hareket etmek, cemaat ruhuyla mümkündür. Bu da hem İslam ümmeti ve tüm insanlık için huzur ve güvenin teminatıdır. Daha önce ifade ettiğimiz gibi, güç Müslümanlardaysa; adalet, huzur ve güven vardır. Aksi halde, anarşi, terör, zulüm ve zorbalık her yanı sarar.
- Bu oluşum İslam ümmetinden olmak zorundadır. Başka milletlerin, İslam ümmetinin maslahatını gözetmesi düşünülemez. Kaldı ki İslam dışı milletler, İslam ümmetine ancak düşman olurlar, dost olmaları beklenemez. Kur’an’ı Kerim 14 asır öteden ve mükerreren bizleri uyarmaktadır. “Yoksa onlar (İslâm öncesi) cahiliye idaresini mi arıyorlar? İyi anlayan bir toplum için, hükümranlığı Allah’tan daha güzel kim vardır? Ey iman edenler! Yahudileri ve Hristiyanları dost edinmeyin. Onlar ancak, birbirinin dostudurlar (birbirinin tarafını tutarlar). İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna hidayet etmez.” (Maide 5/50-51)
- Böyle bir cemaatin oluşturulması, isteğe bağlı bir tercih meselesi değil, bizzat Allah (cc) ıh ve Resulü (sav) nün emru fermanıdır. Şu halde, şer’an cemaat olma vasfını taşıyan bir oluşum varsa, aklı selim her Müslümanın, bu yapı içinde yer almaları farzdır. Yok, eğer böyle bir cemaat yoksa te’sis edilmesi işin ehli olanlar üzerine bir farzdır. Bu farz, farzlar üstü bir farzdır. Zira neredeyse bu gün yaşanamayan birçok farzın ihyası, cemaatsel bir gücün yokluğu sebebiyledir.
- Allah (cc) insanı başıboş bırakmamış, hidayeti için gerekli öğretileri göndermiştir. Ayeti kerimede, “kendilerine apaçık ayetler geldikten sonra tefrikaya düşenler gibi olmayın” ifadesi, net olarak bu gerçeği ifade ediyor. Ne ki birçok ayeti kerimede bu konu sarahaten ifade edilir. “İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır!” (Kıyamet 75/36)
- “Emri bil maruf, nehyi anil münker” İslam’ın olmazsa olmaz vecibesidir. Ancak bu müessesenin de var olması ve varlığını koruması, yine organize bir güçle mümkündür. İşte bu güç ya İslam devleti, ya da İslam devletinin çekirdek yapısı olan cemaattir.
- Bu müessesenin görevini icrası aşama aşama olmalıdır. Önce hayra çağırmak suretiyle, onları emirleri yaşama ve yasaklardan sakınmayı kabullenip, özümseyecek hale gelmeleri gereklidir. Önce sorumluluk bilinci, sonra sorumluluk verilmelidir. Mekke ve Medine dönemlerini hatırlayalım. Mekke’de insanları pişip hazır hale gelmeden, emir ve yasakları yükleyen ayetler gelmedi. Her canlı, yük taşıyacak duruma gelmeden sırtına yük vurulmaz. Hatta cansız varlıklar bile böyledir. Bitkiler, ekinler büyüyüp serpilmeden çiçek açmaz, başak tutmaz. Ağaçların gövdeleri meyve ve dalların yükünü taşıyacak duruma gelmeden, yemiş vermezler. Denge; eşyanın tabiatı ve İlahi adaletin gereğidir.
- Kurtuluş birlik beraberlik ve cemaat olmakla mümkündür. Cumhuri ulema, nasların mefhumu muhalifini hüküm olarak kabul ederler. Dolayısıyla birlik beraberlik içinde, ümmet ruhuyla bir araya gelip cemaat olmadan ve hayra çağırıp, iyiliği emretme, kötülükten sakındırmanın hakkını vermeden, kurtuluş mümkün değildir.
- İslam kardeşliğinin olmadığı yerde ihtilaf, tefrika ve derken düşmanlık ve anarşi olacaktır. Çünkü İslam kardeşliği, karşılıklı sevgi, saygı ve muhabbeti besler. Tarafları birbirleri için hayır düşünme, art niyetten arınma, yardımlaşma ve dayanışmaya götürür. İşte her tür hayrın kaynağı olan İslam kardeşliği devre dışı kaldığında, birlik beraberliğin kıyameti kopmuş demektir. Ondan sonra düşmanlık, kin ve nefretin oranını hesap etmek mümkün değildir.
- İhtilafı tefrikaya çevirme büyük bir vebaldir. İhtilaf, eşyanın fıtratı gereğidir. İnsanların farklı seviye ve anlayışta yaratılmış olmaları, tefrikanın sebeplerindendir. Allah (cc) ve Resulü’nün (sav) emir ve yasaklarının farklı anlaşılmaya müsait olması, bir başka sebeptir. Adem (as) den kıyamete kadar, tüm İnsanların parmak izlerine varıncaya kadar; fiziki ve ruhi yapılarıyla farklı olmaları, ihtilafın muradı ilahi olduğunun delilidir dersek yanlış olmaz. Bu konuda Yusuf Karadavi üstadın. “İhtilaflar karşısında İslami tavır” kitabını ısrarla tavsiye ederiz.
Ancak ihtilaf ve iftirak tamamen ayrı konular. İhtilaf çoğu kere rahmet vesilesi dahi olabilir. Ancak, ihtilaf rahmet olsa bile iftirak, onun binler katı zarar ve ziyana sebep olur. İşte şu an İslam ümmetinin hali…
İhtilaf, eğer tadında olursa, taraflar arasındaki sevgi ve muhabbete zarar vermediği gibi, rekabete de vesile olabilir. Ama iftirak/tefrika, tarafları birbirine hasım yapar. Aralarındaki sevgi, saygı ve muhabbeti yok etmekle kalmaz. Onun çok daha fazlası, kim ve nefrete sebep olur. Taraflar, gıbta ve rekabetle hayra hizmet hizmet yarışını bırakıp birbirleriyle uğraşıp didişir hale gelirler. Birbirlerine çelme takma, birbirlerinin kuyularını kazmakta tereddüt etmezler.
- Onca ayet ve hadislere rağmen tefrikada ısrar edenler iflah olmazlar. Tefrikada ısrar edenlere dünya-ahiret büyük azap vardır.
Dünyada zillet ve rezaletten, ahrette de cehennemden kurtuluşun reçetesi İslam kardeşliğidir. (işte iki milyarlık İslam ümmetinin hali)
Muhammed Özkılınç