Dershaneler Üzerinden Bu Fırtına Neden?
Günlerdir gülen hareketi medyası iktidara bel altı atışlarına devam ediyor. Ana haberlerin neredeyse tamamını bu konuya ayırdığı gibi çoğunlukla abartı, hatta hilafı hakikat ifadeler yoğunlukta… Mesele sadece dershaneler mi, yoksa derinlerde başka hesaplar mı var. Bu hareketin “dinler arası diyalog” çıkarmasından bu yana birçok netameli işlere bulaştıkları ehlinin malumu.
Hatırlayalım Hoca Efendinin papaya mektubunu…
“ABD istemediği takdirde dünyanın herhangi bir yerinde bir şey yapamazsınız” ifadesi, Hoca Efendiye ait. Mavi Marmara çıkarmasına “otoriteden (yani İsrail makamlarından) izin alınmalıydı” ifadesiyle gölge düşüren de oydu. Mit müsteşarı fidana yan bakmalarının asıl sebebinin ABD ve Yahudi lobileri kaynaklı olduğu da çok meçhul değil.
Bu vb. birçok konular gülen hareketinin derinlerde ABD ve İsrail’le ittifakları olduğu kanaatini pekiştiriyor. İktidarla ters düşmeleri de daha çok bu sebeplerden. Tabi gülen hareketi içinde hizmeti ranta dönüştürenlerin sayısı da az değil. Bu bel altı vuruşlarının bir sebebi de muslukların kısılması.
Aslında dershaneler tamamen ortadan kaldırılmıyor. Müsait olanlar özel okula dönüşecek ki onların gelirleri daha da artacak. Devlet bu okullara öğrenci teminatı da veriyor. Zeki ve fakir öğrencilerin ücretini devlet bu okullara ödeyecek. Öğretmenlerinin de büyük bir kısmını milli eğitim bünyesine kadrolu öğretmenler olarak alacak. Tüm bunları hesap ettiğimiz zaman hareketin buradan pek mali bir kaybı yok. Ancak buna rağmen neden bir kaşık suda fırtınalar koparılıyor.
Geçtiğimiz ramazan ABD li bir kaynak, Türkiye’deki zekât ve bağışların sekiz milyar dolar civarında olduğunu, bunun altı milyarına sadece gülen hareketinin hükmettiğini açıklamıştı. Özel okullar, yurtlar ve dershanelerden gelenler buna dâhil değil. Böylesi büyük bir kaynağa sahip olan hareket neden sadece dershaneler kapanacak diye vaveyla koparıyor.
Görünen o ki derinlerde daha başka şeyler var. Kareleri yan yana getirdiğimizde genel olarak üç başlıktan bahsedebilir.
Birincisi ABD haçlı ve Yahudi lobileriyle kurulan ittifaklar. İktidar Yahudi lobileriyle ters düştükçe, gülen çevresinin verdiği tepkileri hatırlayalım. Bir kısmını yukarda saydığımız konular, “one minute” hadisesi, Gazze konusunda iktidarın İsrail’e eyvallah etmemesi vs.
İkincisi, dershanelerinde ötesinde ihaleler, Sodes projeleri vs. tezgahlarla döşenen rant hortumlarının kısılması. Şurası artık biliniyor ki yakın geçmişe kadar devletin birçok damarlarına gülen hareketi ciddi oranda musallat olmuştu. Rantçı kısmın tamamen hareketin kontrolünde olduğunu da sanmıyorum. Uluslararası mahiyet kazanmış, çok kısa zamanda okyanuslar ötesine taşmış bir hareketin homojen kalması zordur. Kaldı ki son yıllarda hareketin ticari bir mahiyet kazanması, birçok tüccarın! da dikkatini çekti. Zaten hareketin ilkleri dışındakiler, gerekli cemaat disiplini, eğitim ve terbiyesinden geçmeden kalabalıklar halinde toplandılar. Ciddi paralara sahip olanlar içinse, “para parayı çeker” mantığı kokuyor.
Üçüncüsü, demode olmuş olan laikçi ulusalcı Ergenekon’un tasfiyesinden sonra, onun yerine konulmak istenen ılımlı İslamcı Ergenekon’a iktidarın geçit vermemesi. Son aylarda yirmi sekiz şubat faillerinin olur olmaz salıverilmesi de bu şaibeyi artırıyor. Ergenekon, balyoz vs. çetelerin çökertilmesinde hep beraber hareket edildi. Komplo teorisinden pek anlamam. Ancak kareleri birleştirdiğim zaman, dünya derin güçleri, Türkiye’deki laik, ulusalcı derin devletin demode olduğunu, bu güçle Türkiye’yi kontrol altında tutamayacağını gördü. Dolayısıyla eski Ergenekon’un tasfiyesinde iktidar, abd ve gülen hareketinin menfaatleri birleşti. Ancak bir sonraki safha eski ulusalcı laik Ergenekon’un yerine ılımlı İslamcı Ergenekon’un ikame edilmesiydi. Türkiye’yi yeni ılımlı Ergenekon’la kontrol ettikten sonra tüm İslam diyarını da Türkiye üzerinden dizayn etmek. Ancak iktidarın buna karşı direnmesi dünya derin güçlerinin ve dolayısıyla gülen hareketinin de tüm hesaplarını alt üst etti. İşte tüm bu fırtınaların asıl sebebi bu olsa gerek.
Gezi olaylarının çıkarılması, ODTÜ girişimleri, fidan olayı, dershaneler, mavi Marmara vs. konular hepsi tali konular. Asıl konu daha devasa ve çetrefilli. Asıl mesele Türkiye’nin, Türkiye üzerinde de tüm İslam âleminin dizayn edilmesi. Dünya derin devletinin kontrolünden kaçırılmamasıdır. Ümmet baharının yarıda kesilmesi, mısırdaki karşı darbe, Suriye’deki ikircikli tutumlar, Tunus, Yemen ve Libya’da olan biteneler de dolaylı olarak bu devasa planın içinde olsa gerek.
Muhammed Özkılınç