Dünya Ahiret Saadeti İçin İLİM 3

İlk insan Âdem (as) e ve sonraki peygamberlere (aleyhimus selam) değişik suhuf/sayfalar veya bütün kitaplar halinde vahiy gönderilmiştir. Yani insan hiçbir zaman ve zeminde başıboş bırakılmamıştır. İnsanlığın bu dünyada insanca yaşması böylece mümkün olmuştur. İnsanın ahirette cehennemden azad olup, Cenneti kazanması da yine vahyin öğretileriyle mümkündür. Tabii ki bu gönderilen ilahı kitaplar ilmin kaynağı ve ta kendisidirler.
Tarih boyu insanlar vahyin/ilmin gereğine göre yaşamaları oranında dünya ve ahiret saadetini kazanmışlar, vahiy/ilimden sapmaları durumunda ise her iki âlemlerini de berbat etmişlerdir. Tarihten, özellikle İslam tarihinden az çok haberdar olan bir kimse, ilmin insan hayatına etkisini çok iyi bilir. Son peygamber Hz. Muhammed (sav) in hayatı ise adeta bir ilim manifestosudur;
- Kur’an’ın ilk vahyedilen ayetleri ilme davet eder. (Alak suresi ilk 5 ayet)
- Mekke’de Darul Erkam İslam’ın ve Mekke döneminin ilk üniversitesidir.
- Medine’de Mescidi Nebevî ve Suffa İslam’ın ikinci üniversitesidir.
- Her bir sahabî’nin evi birer aile mektebidir ki; her bir sahabî bir müctehid derecesine ulaşmıştır.
- Her İslam’a giren yeni bir beldeye Suffe üniversitesinin talebelerinden öğretmenler gönderilmiş ve onlara dünya ve ahiret hayatının formülleri öğretilmiştir.
- Resulullah (sav) ın vefatından sonra yüz yirmi bin olarak tahmin edilen Ashabı Kiram (Rıdvanullahi aleyhim) ın sadece on iki bini Haremeyn de medfundur. Diğer % 90 ı dünyanın dört bir yanına dağılarak İslamî ilimlerin ümmete öğretilmesinde hocalık yapmışlardır.
- Sonraki dönemlerde Medine, Kufe, Basra, Mısır, Şam gibi yerler birer ilim merkezi haline geldi. Daha sonra Kurtuba medeniyeti diye nam salan ispanya vb yerlerdeki ilmi çalışmalar dünyayı ilim ve bilim ışığıyla aydınlatmıştır.
- Batının günkü bilim ve teknolojisi İslam medeniyetinin ilim sofralarının artıkları üzerine inşa edilmiştir.
Günümüze gelindiğinde ise;
Şu nebevi mucizenin tezahürünü görüyoruz. “Allah Teâlâ ilmi, insanların hafızalarından silip unutturmak suretiyle değil, fakat âlimlerin vefatıyla yeryüzünden alır. Derken âlim kalmayınca, insanlar bir kısım cahilleri kendilerine lider edinirler. Onlara sorulur; onlar da bilmedikleri halde fetva verirler. Böylece hem kendileri sapar düşer, hem de insanları saptırırlar.” (Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Riyazussalihin H no= 1395)
Şu an bu hadisi şerifin manasını daha iyi anlıyoruz. Başta kimi ekran hocaları olmak üzere nice dini dinara satan, belamın takipçisi, âlim müsveddeleri görmekteyiz. İslam düşmanı medya da bu çakma belamlardan yana olunca, bunların saptırmaları asıl belamlardan binler kat daha da artmaktadır. Dolayısıyla, ilmin ve âlimin önemine bir de bu açıdan bakmak lazım. Çünkü bu bozguncuların ifatlarını, ancak işinin ehli olan rabbani âlimler durdurabilir.
Ümmeti ve insanlığı vahyin ışığıyla aydınlatacak âlimler olmayınca çok şeyimizi kaybettik. Resulullah (sav) ın uyarısına uyup içimizden yeterince Rabbani âlimler yetiştirmezsek, gelecek günler daha da karanlık olacaktır.
Manzaraya bakar mısınız?
Saygıyı sevgiyi unutmuş, “ver yiyeyim ser yatayım” kabilinden ölü ruhlu, erdem ve fazilet tanımayan, hayatı mide ve uçkurdan ibaret gören, emeksiz kısa yoldan köşe dönmeci bir gençlik… Topçuyu, popçuyu, Türkiye’nin kaynanasını, dansçısını, yeteneğini vs zıkkımını tanıyan, ama Resulullah (sav) ı, ashabı (ra) nı, müctehid imamları ve kahraman ecdadını tanımayan bir gençlik.
Selahaddin-i Eyyubî (rh.a) Kudüs’ü fethetti, Fatih sultan Muhammed (rh.a) yirmi bir yaşında İstanbul’u fethetti, bir çağ kapatıp yeni bir çağ açtı. Ama onların torunları olan bu günün yirmi beş yaşındaki gençleri, babaları harçlık vermese karınlarını doyurmaktan acizler… Cehalet… Cehalet… Ne günlere kaldık Allah’ım!.. Selam… Dua…
Muhammed Özkılınç