KADEM LGBT İhanetinin Neresinde?
Bilindiği üzere LGBTİ ihaneti, gücünü, “İstanbul sözleşmesi”nden almaktadır. KADEM ise İstanbul sözleşmesini kelle koltukta savunmaya devam etmektedir. Genç evlendiği için kendisi hapiste, hanımı dışarıda çocuklarıyla beraber perişan olan binlerce gencecik kadınlar… Kadının nice yalan iftira beyanlarına binaen; evden uzaklaştırılan, hapislerde çürüyen, onuru çiğnenen, işinden, aşından olan yüz binlerce erkekler… Mahkemelerde boşanmak için sıra bekleyen yüzbinlerce dosyalar, dağılan aileler, savrulan yavrular ve parya olan kadınlar…
Derin güçlerin hedefi, toplumda insanlık namına hiçbir değer bırakmamak. Bunu için manivela “İstanbul sözleşmesi” ve ilgili kanunlar. İşin borazanlığını ise, “feminist” “ateist” “komünist” “sadist” “mazoşist” vs. tüm STK ve örgütlerin yanı sıra KADEM gibi bizim mahalleden çıkma aklı kısalar… Haşa ben kadınlar için “aklı kısa” gibi bir yakıştırmayı asla kabul etmiyorum. Ama şu saydığımız İslam ve insanlık dışı mahfillerin safında duran, onların değirmenine su taşıyan kadın, erkek kim olursa olsun, ya haindir, ya da aklı kısadır.
İnsanlık tarihinde birçok hayrın başrolü, kadınlar olmuştur. Musa’nın (as) annesi ve ablası, Firavn’un eşi asiye, İmran’ın eşi, Meryem, Hacer, Hatice ve daha niceleri, bunun örnekleridir. Bu kadınların her biri, kendi çağındaki zulüm ve zorbalığın, şer ve karanlığın yok olması, iffetin, arın, arın, namusun korunması için ön ayak olmuşlarıdır. Bunun için de gereğinde ağır bedeller ödemişlerdir. İşten çağlar üstü kahramanlar olan bu annelerimiz, binlerce yıldır rahmetle anılıp örnek alınmaya devam ediyor ve kıyamete kadarda devam edecekler.
Ama ne yazık ki kadın, nice şerlerde de başrolde olmuşlardır. İşte şu ayetler:
“Allah, inkâr edenlere, Nuh’un karısı ile Lût’un karısını misal verdi. Bu ikisi, kullarımızdan iki sâlih kişinin nikâhları altında iken onlara hainlik ettiler. Kocaları Allah’tan gelen hiçbir şeyi onlardan savamadı. Onlara: Haydi, ateşe girenlerle beraber siz de girin! denildi. Allah, inananlara da Firavn’un karısını misal gösterdi. O: Rabbim! Bana katında, cennette bir ev yap; beni Firavn’dan ve onun (kötü) işinden koru ve beni zalimler topluluğundan kurtar! demişti. İffetini korumuş olan, İmran kızı Meryem’i de (Allah örnek gösterdi). Biz, ona ruhumuzdan üfledik ve Rabbinin sözlerini ve kitaplarını tasdik etti. O gönülden itaat edenlerdendi.” (Tahrim 66/10-12)
Bu ayetlerde geçenler de şer ve kötülüğün, iffetsizlik ve hayâsızlığın, ihanet ve hıyanetin örnekleridir. Tabi bunlar sadece birer numunedir. Bunlar gibi nice şer öncüsü kadınlar da olmuştur. Ama bunlar ya hiç anılmaz, ya da anıldıklarında kendilerine lanet okunur. İşte bugünün; çağdaş, feminist, komünist vs. kadınları da bu lanetli türe dâhildir.
Şimdi soruyoruz! KADEM hayrın mı başrolünde olmak ister yoksa şerrin mi? Eğer KADEM, ailenin, toplumun ve derken ümmetin köküne dinamit olan, İstanbul sözleşmesinin sebep olduğu, LGBTİ vs. şerlerin yanında yer yer almaya devam ederse, Lut ve Nuh’un (as) hain eşleri misali çok kötü bir çığırın başrolü olmuş olacaklardır. Allah (cc) korusun, iman eden hiçbir kadın, böyle olamaz elbette.
Yok, eğer KADEM, İslam ve insanlık tarihinde hayrın başrolü olmuş, iffet timsali; Hz. Meryemler, Asiyeler, Hannalar, İmranlar, Hacerler, Sârâlar, Haticeler, Fatımalar ve Aişeler’in (Rıdvanullahi aleyhim ecmaîn) safında iseler, hemen şimdi bunu kamuoyuna deklare etmelidirler. Tüm cinsel sapıklıkların karşısında olduklarını açıkça ifade etsinler. Doğruları ifade etmek konusunda topu taca atıp durmasınlar.
Tüm mümine kadınlara da bir çağrı:
Ey mümine kadınlar! Yıllardır bağrımızı yırtarak diyoruz ki, “AİLE YIKILIRSA ÜMMET YIKILIR” Tabi öncesinde toplum yıkılır ve vatan elden gider, vatan gittiği zaman, ne KADEM, ne herhangi bir STK ne de herhangi bir parti kalır.
Tabi ümmetin ümidi ve son kalesi olan bu vatan gittiği zaman, ümmet diyarı da kalmaz. Zaten diğer İslam beldelerinin emirleri! sultanları! İdarecileri, çoktan havlu atmış ve vatanlarını koltuk ve dolarlara satmış bulunuyorlar. Kala kala, orada burada, ses vermeye çalışan, ümmetin yiğit evlatları kalmış. Bakın bu kale yıkıldığı zaman, ne kadın ne erkek, insanlığı yitirmemiş hiç kimse sağ ve sağlam kalamaz.
Bir düşünelim! Her dem; “Vatan bölünmez” “Ezanlar dinmez” “Bu bayrak inmez” diye attığımız sloganlar nerede? “Şüheda fışkıracak, toprağı sıksan şüheda” sözü sadece bir şiirin beyti, bir kasidenin güftesi midir? Bu mukaddes değerler uğruna can veren ecdadımız kabrinden kalkarsa, anların kanları ve kemiklerine basarak ve hem de “Onur (!) yürüyüşü” sloganlarıyla LGBTİ+ ahlaksızlığının reklamını yapmalarına ne der? Şehit dedelerimizi, düşmanın kurşunları, bombaları öldürmez. Aksine onları diriltip şehitlik makamına yüceltir. Ama ecdadı esas, onların kemikleri üzerinde LGBTİ yürüyüşleri kahreder ve öldürür.
Şu halde erkeğiyle kadınıyla, Muhammed Mustafa’nın (sav) ümmeti, Fatihlerin, Selahaddinlerin torunları, Ebu Bekr (ra) Ömer (ra) Osman (ra) ve Ali’lerin (ra) yolunun yolcuları olarak, titreyip kendimize gelelim. Değil İslam’ı, insanlığı kasıp kavuran “batasıca batı” kültürünün kokuşmuş tüm iğrenç ahlaksızlıklarına dur diyelim. STK larımız, partilerimiz ve kadını erkeğiyle şehitler yurdu bu vatanın öz evlatları olarak ayağa kalkalım ve gereğini yapalım. Subhaneke… Bihamdike… Esteğfiruke…
Muhammed Özkılınç