La Galibe İllellâh
Bu umumi belanın verdiği bir ders de, kendilerini ilah zanneden mütekebbirlere hadlerini hatırlatmasıdır. Ama ders alırlar mı, bilinmez. Yıllardır ölüm tarlalarına çevirdikleri İslam diyarı, yok ettikleri Amerika kıtasının 40 milyon ya da daha fazla yerlileri, köleleştirdikleri Afrika kıtasının ahı yerde kalacak sandılar. O şımarıklıkla daha da kudurup, Filistin’i, Mısır’ı, Suudi’yi, açık hava hapislerine, İslam diyarının geri kalan kısmını da ölüm tarlalarına çevirdiler.
Yani asırlardır, fırsat buldukça oraya buraya dalaşan şımarık batılılar, “haçlı Siyonist ittifakı” son bir asırdır, zıvanadan çıkmış, gücünün yettiği her kesle ve her yerle uğraşır olmuştu. Bir asır önce tek parça olan İslam coğrafyasının, cetvelle sınırlar çizerek, 55-60 parçaya bölmüşlerdi. Son çeyrek asırdır, bu parçaların bir kısmını da yarıca üçe beşe bölmeye çalışıyorlardı. Çünkü işgal ve sömürü çarklarının kusursuz işlemesi için, karşı durması muhtemel bir güç kalmamalıydı.
Ellerindeki medya gücüyle sahip oldukları; silah gücünü ve kimi imkânları köpürterek, dünyanın geri kalanına da gözdağı vermeye başlamışlardı. Bir 11 Eylül tezgâhıyla Irak’a daldılar. Oranın işgalini tamamlayıp vekilleri olan İran’a teslim ettiler. Sonra zaten 30 yıldır, Rus işgali ve kardeş kavgalarıyla yorgun ve bitap düşmüş olan Afganistan’a çöreklendiler. Bir yandan da diğer ülke idarecilerine “Ya bizimlesiniz, ya da karşımızdasınız” diyerek gözdağı veriyorlardı. Yani dünyanın efendisi biziz, siz de ya köleliği kabul edersiniz, ya da size hayat hakkı tanımayız demeye getiriyorlardı.
Evet, onlar tüm bunları planlıyorlardı ki, “one minute” diye yiğit bir ses çıkıverdi. Sonra o ses daha da gürleşerek; “Dünya beşten büyüktür” “Bu böyle gidemez” “BM adil bir yapıyla yeniden yapılandırılmalıdır.” “NATO olmasa yeni bir dünya kurulur, biz de orada yerimizi alırız” dedi. Yetmedi; “Siz ancak öldürmeyi bilirsiniz” “Siz buralara petrol, doğalgaz için, altın madenleri için, buraların kaynaklarını sömürmek için geliyorsunuz” dedi. Yani “Siz hırsızsınız” dedi…
Onlar ne yaptılar? Parti kapatmaya çalıştılar. Defalarca gel anlaşalım, bu sömürü çarkının içinde sende yerini al dediler. Daha önceki omurgasız siyasetçilerin yaptıkları gibi, “kaptan ol, gemini yürüt!” dediler. “Dinler arası diyaloga, BOP tezgâhına gir. Ilımlı İslam’la İslam ümmetini beraber dizayn edelim” dediler. Çünkü onlar biliyorlardı ki, adili mutlak olan Allah’ın (cc) gönderdiği, Kur’an ve Sünnete dayanan bu İslam, orijinal haliyle kaldıkça, onların sömürülerine eninde sonunda dur diyecekti.
En sonunda son kozlarını oynadı ve 15 Temmuz darbe ihanetine start verdiler. Aslında plan büyüktü. GLADYO deyin, NATO deyin, küresel derin güçler deyin, ne olursa olsun ciddi bir gücün ürünüydü. Hazırlıkları belki altmış, belki çok daha derinlere kadar uzanıyordu. Çok uygun görünen, ağlayan ve ağlatan bir münafık da bulup vitrine oturtmuşlardı. Yani sebepler âleminde tüm tedbirlerini almış, ülkenin “kozmik odalarına” kılcal damarlarına kadar sızmış, işgal için gereken tüm şartları oluşturmuşlardı.
Ama onlar bir şeyi unutuyorlardı. Ya da bildikleri halde küfür ve zulümde inad ediyorlardı. Hâlbuki onlardan önce nice zalimler geçmişti. Firavunlar, Nemrutlar, Hâmanlar, Karunlar, Ebreheler, Ebu Cehiller ve daha niceleri… Bu tosuncuklar zorbalıkta, geçmişteki zalimlerin topuklarına ulaşamaz ve onların eline su dahi dökemezler. Tarihin çöplükleri, zalimlerin leşleriyle dolu ama “Bunlar sağırdırlar, kördürler ve dilsizdirler. Artık girdikleri yoldan geriye dönmezler.” (Bakara 2/18)
Onlar zulüm yaptıkça şımardılar, zannettiler ki, şu kâinatın maliki ve mazlumların bir sahibi yok. Hâlbuki Allah (cc) onlara sadece mühlet vermekteydi. “Eğer Allah, insanları zulümleri yüzünden hemen cezalandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları belirli bir süreye kadar erteler. Ecelleri geldiği zaman ise ne bir an geri kalabilirler, ne de öne geçebilirler.” (Nahl 16/61) “Ve askerleri yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve gerçekten bize döndürülmeyeceklerini sandılar. Biz de onu ve askerlerini yakaladık ve onları denize attık (Orada boğuldular).” (Kasas 28/39) Sakın, Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Allah, onları ancak gözlerin dehşetle bakakalacağı bir güne erteliyor. (İbrahim 14/42)
Allah (cc) daha önce Ebrehe’nin fillerle desteklenmiş olan ordusunu ebabil kuşlarıyla, Nemrud’un ordusunu ise sivrisineklerle helak etmişti. Şimdilik mülkün sahibi, gözle görünmeyecek kadar küçük olan bir virüsle yeniden bir ihtar veriyor. Eğer zalimler zulme devam ederse, Şam diyarının enkaz altındaki çocukları, can vermeden önce, “Allah’ın (cc) yanına gidince, hepinizi ona şikâyet edeceğim” demeye devam ederse, ilahi orduların diğer bölükleri de gelmeye başlar.
İşte bunun delili olan onlarca ayetten sadece birkaçı… Bu ayetleri zalimler duyup değerlendirir mi? Bilmem. Ama en azından mazlumların yüreğine ferahlık olur. “Biz onlardan önce, kendilerinden daha zorlu nice nesilleri helâk ettik de ülke ülke dolaşıp kaçacak delik aradılar. Kaçacak bir yer mi var?” (Kaf 50/36) Zulmedenleri o korkunç uğultulu ses yakaladı da yurtlarında diz üstü çökekaldılar. Zulmedenlere meyletmeyin. (Hud 11/67) “Nice memleketleri helâk ettik. Onlara azabımız gece uykusuna dalmışken yahut gündüz istirahat hâlinde iken gelmişti. Azabımız kendilerine geldiğinde, “(Biz bunu hak ettik.) Gerçekten biz zalimler olmuştuk” demekten başka söyleyecekleri kalmamıştı.” (A’raf 7/4,5) “Zalimler hangi devrilişle devrileceklerini görecekler.” (Şu’ara 26/227) La gâlibe illellah… Subhaneke… Bihamdike… Esteğfiruke…
Muhammed Özkılınç