Medrese Anıları ve Bazı Mülahazalar
Medrese anıları denince şahsen benim aklıma hayatımın en tatlı, en huzurlu ve bereketli yılları gelip canlanıverir. Öyle ki hayata bin kere gelsem, her defasında yeniden ilim talebesi olmak ve o güzel günleri yaşamak isterim. Suda yaşayıp suyun değerini bilmeyen mahiler misalidir birçok ilim talebesi. Medreseden çıkıp hayata atılınca, dışardaki hayata nisbetle medrese hayatının ne kadar ulvi olduğunu anlarlar ama…
Böyle olunca medreselerle ilgili anılarını anlatan üstatların genel olarak medreselerin o tatlı anlarını dile getirmeleri doğaldır. Ancak âcizane ben daha çok medresede şahit olduğum bazı olumsuzlukları gündeme getireceğim. Ta ki ilim tahsiline devam eden veya başlayacak olan öğrenciler, şayet aynı olumsuzluklara şahit olurlarsa, o boşlukların telafisine de zaman ayırsınlar. Maksadım asla medrese hayatını asla karalamak veya ilimden soğutmak değil, aksine olası kimi eksikliklere dikkat çekip, telafi edilmesine katkıda bulunmaktır. Dost acı söyler ifadesi, bunu ifade etmek için söylenmiş olsa gerek. İşte bizzat yaşayarak şahit olduğum bazı eksiklikler.
İlim Tahsiline Bilinçli Olarak Başlama
Hangi iş olursa olsun, başlamadan önce onunla ilgili gerekli malumatlara sahip olmak önemlidir. İşin mahiyeti, fırsatları, riskleri, avantajları, dezavantajları vs… İnsan bir bakkal dükkânı açacağı zaman bile, bu vb. nice konularda istişareler ve ön araştırmalar yapar. İş büyüdükçe, yapılacak ön araştırmanın da doğal olarak daha büyük olması gerekir.
İlim tahsiline gelince, hiçbir dünyevi işle kıyaslanamayacak kadar önemlidir. Çünkü dünyada huzur ve güven, ahirette ise ebedi saadetin vesilesi olacak kadar büyüktür. İlmin faziletine dair; ayetler, hadisler, ulema ve selefin görüşleri üzerinde kafa yormak. Bunları yeterince okumak, üzerinde derinlemesine düşünmek… Hatta mümkünse konuda uzman olan ulemadan, tavsiye, nasihat ve taktikler almak…
Allah (cc) lütfu ve ihsanıyla ta çocukluğumdan beri ilim hizmetini fakire sevdirdi. Ancak on sekiz yaşlarımda fiili olarak bir medreseye ulaşabildim. Fakat öncesinde epeyce kitap okumuş, rotamı belirleyecek kadar bilgi birikimim olmuştu. Şehit İmam Hasan el Benna’nın Risaleleri, Said Havva’nın değişik kitapları, siyer, tarih, sahabe hayatı ve yerli ve yabancı yazarlardan, değişik fikir kitapları…
Bu okumalar benim için epeyce ufuk açıcı oldu. Yerel ve küresel bazda, dost düşman, iyi kötü, hak ve batıla dair bir bilgi birikimine sahip oldum. Dolayısıyla medreseye başladığım zaman, belli bir gayem ve hedeflerim vardı. Tabi böyle bir bilinçle medreseye başlamak, farklı bir heyecan, gayret ve enerji kaynağı oluyor. Böylece sadece hocanızın verdikleriyle yetinmeyip ayrıca istifade edilecek her fırsatı değerlendiriyorsunuz.
Allah (cc) a hamdolsun ki gittiğim her medresede arkadaşlarıma davanın ulviliğini, gayede ihlas ve netliğin önemini ve hedeflerin büyüklüğünü hep anlatmaya çalıştım. Kısaca Resulullah (sav) ve ashabı, bulundukları çağı nasıl cahiliye karanlıklarından, vahyin aydınlığına kavuşturmuşlarsa, Resulullah(sav) ın mirasçıları olan ulemanın da bulunduğu çağda aynı şeyi yapmaları gerekir. Her vesileyle arkadaşlarıma bu ruh ve şuuru vermeye çalıştım. Ne acıdır ki bundan dolayı o dönemin kim hoca efendilerinden azar ve öğüt işittiğim oldu.
Ancak üzülerek ifade etmeliyim ki aynı şeyi o zamanlar medresede okuyan talebelerin birçoğu için söylemek zordu. Şu teknoloji çağında bu günün talebeleri elbette yetmiş seksenlerin talebeleri gibi değil. Ancak gaye ve hedefler konusunda çok bir değişiklik görünmüyor. Eskiler, babası gönderdiği için, çoban olmaktansa, zekâtla geçinen bir cami görevlisi olmayı hedeflediği için vb. basit Saiklerle medresede bulunan birçok arkadaşımız vardı. Şu anda da üzülerek görüyoruz ki, rahat bir geçim, ya da bürokratik bazı mevki ve makam hedefleyenler, az değil. Her zaman talebe kardeşlerime dediğimi tekrar edeyim: “İlimle fani değerler hedeflemek, altını tenekeye değişmekten daha büyük bir hüsrandır. Siz, peygamber varisi, rabbani davetçi âlimler olmayı hedefleyiniz.” Devam edeceğiz inşallah. Selam… Dua…
Muhammed Özkılınç