Şehit İmam Hasan el Benna

14.02.2020

Yine şubat ayı ve yine şehitler kervanı yolculuğuna devam ediyor. Aslında son çeyrek asırdır, ümmeti İslam’ın değil ayları, haftaları, adeta bir günü bile şehitsiz geçmiyor. Dolayısıyla tarihin her ayını kanlarıyla süsleyen İslam şahitleri hep vardır. Ancak onlardan isimleri tarihe altın harflerle yazılacak ve şehitlikte de imam ve önder olan sayısız şehitler vardır ki birçokları şehit ayına denk gelmiştir. “Şubat ayı şehitler ayı” deyimi de doğal olarak oradan çıkmıştır.

Elbette vatan, ümmet, mukaddesat yolunda Allah (cc) için şehit olmuş cümle şühedanın hatırası önemlidir. Dolayısıyla bu şühedanın yeni nesillere aktarılması, anlatılması, onlara örnek ve önder olarak tanıtılması da bir o kadar önemlidir. Ancak son bir asrın şehitleri içinde çok farklı bir yeri olan Şehit İmam Hasan el Benna (rh.a) bu manada daha da önemlidir. Zira o, davette bambaşka bir çığır açmış, sonunda da davaya sadakatini kanıyla imzalamış bir dava ve davet önderidir.

17 Ekim 1906 yılında Mısır’ın Mahmudiye kentinde doğan Hasan El-Benna, dini ve ilmi anlamda köklü bir aileye mensuptu. Hadis âlimi olan babasının etkisiyle, erken yaşta dini eğitim almaya başladı. 15 yaşında hıfzını tamamlayan Üstad, ilme büyük bir iştiyak duyuyordu. İlim takva ve zekâsıyla ön plana çıkan Üstad, eğitiminde de yüksek bir başarı gösteriyordu. Üniversite eğitimini aldığı Durul Ulûm’u birincilikle bitiren Üstad, ilerleyen yıllarda Müslüman Kardeşler teşkilatını kuracağı İsmailiye’de öğretmenliğe başladı.

Twitter

Hasan El-Benna, Osmanlının dağılması ve Hilafetin ilga edilişinden derin üzüntü duyuyordu. Ama daha da acısı, İslam toplumunda yaygınlaşan haramlardan ve Batılı yaşam tarzı ve taklitçiliğin hızla yayılmasıydı. İç dünyasında yaşadığı bu sıkıntılar, onu bir çözüm bulmaya ve harekete geçmeye itiyordu.

Dolayısıyla daha ortaokul çağında ümmetin dertleriyle yakında ilgilenmeye başlamıştı. İşte daha Medrese yıllarında bir grup arkadaşıyla kurmuş olduğu Haramlara Karşı Mücadele Teşkilatıyla davet çalışmalarına başlamıştı. Toplumun ıslahı için, çocuk denecek yaştan itibaren çaba sarf etmeye başlamış, bunun için müsait olan her zaman, zemin ve imkânı değerlendiriyordu.

Nihayet 1928 yılında İsmailiye’de Müslüman Kardeşler Cemiyeti’ni (İhvanı Muslimin) kurdu. 6 kişilik bir kadroyla yola çıkan Hasan El-Benna (rh.a), davet çalışmalarını, derslerini, vaazlarını toplumun en alt tabakalarına ulaştırmak için yoğun bir gayret gösteriyordu. İslam daveti, kahvehanelere, oyun salonlarına kadar ulaştırılmaya çalışılıyordu.

Hasan el-Benna (rh.a) bazen olurdu ki, otuz saat içinde dört faaliyete katılırdı. Gece konferansta, gündüz seferdeydi. Yirmi yılda Mısır’ın il ve ilçeleri dışında, 4 bin köyünden 3 binini ziyaret etmiş ve davetini ulaştırmıştı. Tabi bu kolay olmuyordu. Öyle ki, bir gecede 20 küsur kahvede davete yönelik konuşma yaptığı olurdu

İhlas ve yoğun gayretler sonucu, çok küçük imkânlar ile yapılan çalışmalar Allah’ın izniyle kısa sürede İsmailiyye’nin tamamına, 1930’lu yılların ortalarına doğru ise yüzlerce şubesiyle Mısır’ın birçok bölgesine ulaşmıştı. Hasan El-Benna’nın davetine insanlar akın akın icabet ediyor ve İslam etkisi Mısır toplumunda artmaya başlıyordu.

Hasan El-Benna’nın şehid edildiği 1949 yılında Müslüman Kardeşler Teşkilatı’nın üye sayısının yüzbinlere kadar ulaştığı ve 2 bin küsur şubesiyle çalışmalarını sürdürdüğü, kaynaklar arasında yer almaktadır. Müslüman Kardeşler Teşkilatı sonraki yıllarda da büyümeye devam etmiş ve günümüzde başta Arap dünyası olmakla birlikte tüm İslam Coğrafyasını, hatta tüm dünyada devam etmekte olan İslami çalışmaları etkilemiştir.

Gecesini gündüzüne katarak, davetin hakkını vermeye çalışan Şehit İmam Hasan el-Benna, bir defasında yine dava uğrunda sefere hazırlık gayesiyle evine uğramıştı. Hanımı, çocuk hasta olduğu için evde kalmasını istedi. Ailesine gideceği sefer ve davanın önemini hatırlattı. Şayet çocuğu için de ecel takdir olunursa, dedesinin defin işlerini kendisinden daha iyi bildiğini söyleyerek vazifeden geri kalmamıştı.

Bir konferans ve değişik cemaatsel çalışmalar için bir şehre gitmişti. Kendisini karşılayan daha arkadaşları: “üstad neden trenin 1. veya 2. Değil de 3. Sınıf kompartımanında geldiniz?” diye üzüntülerini ifade etmişlerdi. Cevap hayli ilginç: “4. Kompartıman olmadığı için…” Bu cevap, tam da “Allah (cc) nimetini kulunun üstünde görmek ister” bahanesiyle lüks ve konfora boğulan, bu günün müteahhitleşen mücahitlerine bir cevap gibidir.

Hasan El-Benna (rh.a) arkasında bırakmış olduğu “İhvan-ı Mislimin” ve engin davet birikimi ile 21.yy Müslümanlarına rehber ve örnek olmuştur. Bu gün dünyanın neresinde, İslam’a davet faaliyeti gösteren bir cemaat ve cemiyet varsa, bir şekilde İmam el Benna ve talebelerinden istifade etmiş ve etmeye devam etmektedirler. Çünkü imanın kurduğu cemaati, şahıs merkezli bir yapı değil, Kur’an ve Sünnet merkezli olup evrensel, şümullü ve şura esasına dayanan bir cemaattir.

“İhvan-ı Mislimin”  sömürgeci güçlere karşı bir mücadele bir cihad mektebi olmakla birlikte, nefislerin ve toplumun ıslahı noktasında da en kapsamlı bir medrese hükmündedir. Bu cemaat, hamasi sloganlarla gürültü çıkaran insanlar yığını değil, İslam’ın ilke ve prensiplerini baz alan, “Devr-i Saadeti” örnek alan, “Nebevi Metodun” ta kendisidir.

Şehit İmam Hasan el Benna “Bizim davetimiz, güneşten daha parlak, sabahtan daha aydınlık ve güneşten daha açıktır “ sözleriyle, İslam davetinin açık ve net olduğunu vurgulamış, insanları bu davete icabet etmeye çağırmıştır.

İmam el Benna, İslam coğrafyasının; fikri, ahlaki, iktisadi, kültürel ve fiili işgal altında olduğunun farkındaydı. Bu nedenle de İslam düşüncesinin fikri anlamda tahrif edilmesine de karşı durmuş, davetini saf ve öz bir İslam düşüncesi üzerine bina etmiştir. Birçok konferanslarında, sözlü ve yazılı beyanlarında şu konulara dikkat çekmiştir:

“Biz, kaynağı İslam olan davetimizin ölçüsüne uymayan her türlü düşünce ve ideolojiden uzağız. Çünkü davetimiz; genel ve her düşüncenin iyi tarafını dışarıda bırakmayacak şekilde kapsamlı olduğuna, mutlaka o düşüncenin iyi yönüne dikkat çektiğine inanıyoruz.

Müslüman Kardeşler’in en büyük endişesi, İslam halklarının taklitçiliğe düşmeleridir. Faydasız, yetersiz ve değil İslami, insani değerleri dahi tehdit eden, batının çürük ve kokuşmuş düzenlerden medet ummalarıdır. Her Müslüman milletin bir anayasası bulunmaktadır. Bunun, Kuran-ı Kerim ahkâmına dayanması icap etmektedir.”

Hilafetin ilgası ve ulus devlet anlayışının hâkim olmasıyla parçalanan İslam coğrafyasında unutulmaya başlayan Ümmetçi düşünce, İmam el Benna’ın davetiyle yeniden hayat bulmuştur. Bu konuda şu sözleri, tarihi bir öneme sahiptir:

“Biz, vatanseverliğin sınırını inanç olarak kabul ediyoruz; onlar ise toprak parçası ve coğrafi sınırlar kabul ediyorlar. Bize göre ‘LA İLAHE İLLALLAH, MUHAMMEDUN RASULULLAH” diyen her Müslüman’ın yaşadığı toprak parçası vatanımızdır. Bizim katımızda her vatan toprağının saygınlığı ve yüceliği vardır. Orayı sever ve  sayarız; gelişmesi için gayret gösteririz.”

İhvan-ı Müslimin, İslam’ı ifrat ve tefrite sapmadan vasat ümmet anlayışıyla alan bu hareket, ümmeti ayağa kaldıracak yegâne İslami hareketti. İşte bu nedenle küresel ve yerel düşmanlar, bu gün olduğu gibi, bu hareketi durdurmak için seferber oldular. Şunu çok iyi biliyorlardı ki; İslâm âlemi gerçek manada Kur’an’a sarılıp tek kuvvet haline gelirse, dünya stratejileri ters dönecek, diktatör rejimleri yerle bir olacaktı.

Bunun için özellikle İngiltere, teşkilâtın dağıtılması için Mısır hükümetine baskı yapmaya başladı. Hükümet, teşkilâtın faaliyetlerini engelliyor ve kapatmak için bahaneler arıyordu. Bu arada Kral Faruk, bu büyük gelişmelerden dolayı meseleyi İngilizlerle beraber düşünmeye başladı. Filistin’de cihat eden İhvan-ı Müslimin mücâhitlerinin Mısır’a dönmesinden korkan Faruk, Müslüman Kardeşler’i tutuklatıp hapishanelere doldurdu.

Dışarıda sadece Hasan el Benna kalmıştı. Kral’ın maksadı onu öldürtmekti. İşte bu esnada Mahmud Abdulmecid, gizli istihbarattan beş kişiyi, Hasan el Benna’yı öldürmekle gönderdi. Derken Kahire’nin en büyük meydanında, Müslüman Gençler Teşkilatı’nın önünde, 12 Şubat 1949 tarihinde Hasan el-Benna hain bir pusuyla kurşunlandı. Yaralı halde hastaneye kaldırıldı ve 2 saat boyunca kan kaybına devam etti. Ancak doktorların müdahalesi kasten engellenerek kan kaybından ölmesi sağlandı ve şehid oldu.

“Evet, onlar öldürdüler. Onlar kuvvetli, İman el Benna ise zayıftı. Onlar silahlı, el Benna ise eli boştu. Evet, el Benna’yı öldürdüler. Şimdi onlar katil ve mücrim, şehit imam Hasan el Benna ise mutlu ve saadet içinde!” (Fethi Yeken)

EY ÇAĞDAŞ FİRAVUN’LAR Ölümü öldürenleri öldüremezsiniz Kâhinleriniz kim olursa olsun saltanatınızı yıkacak bir Musa mutlaka olacaktır Asıl firavunlar hakkı susturamadı siz çakma firavunlar hiç susturamazsınız ve susturamayacaksınız. Artı, Musalar hep rahmetle Firavunlarsa hep lanetle anılacaklardır.

Şehit İmam el Benna, Şeyh Ahmet Yasin, Muhammed Mursi, İzzeddin Kassam, Ali Haydar Bengi ve burada sayılamayacak kadar çok olan şehit arkadaşlarına selam olsun. Onlardan sonra onların yolunu sabır, azim ve sebatla sürdüren tüm dava arkadaşlarına da selam olsun. Subhaneke… Bihamdike… Esteğfiruke…

Muhammed Özkılınç

YouTube
BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

webnorya © - Muhammed Özkılınç