Sünneti Anlamada Yöntem
Her meslek sahibi kendi işiyle ilgili gereken sermaye altyapı ve bilgi birikimine sahip olmalıdır. Doktor stetekopsuz, demirci çekiçsiz, marangoz testeresiz olamayacağı gibi, davetçi de Kur’an ve Sünnetsiz olamaz.
- Hakla batılın savaşı dün vardı, bu gün vardır ve yarın da devam edecektir.
- Batılın hakka karşı söyleyecek sözü olmadığından, her tür hile ve desiseye başvurabilir ve vurmaktadır.
- Bu mücadelede batılın en önemli hamlesi, hakkın asli kaynaklarına yaptıkları saldırılardır.
- Bu gün ömrünün epeyce bir kısmını; tv, net, mala ya’ni hatta haramlarla meşgul olmakla öldüren insanların, sünnet konusunda kafalarının bulanık olması tabiidir.
- Öyle bir dönem düşünün ki, bir Müslüman kırk yaşına gelince kendini Allah (cc) ın dinine hizmete adamaktadır. Sadece hayır yarışındadır. Yat, kat, tomofil, servet saman derdi yok. Tek derdi Allah (cc) a iyi bir kul, Resulullah(sav) a iyi bir ümmet olmak… Biraz daha fazla kimselerin hidayetine vesile olmak… Biraz daha iyi öğrenmek ve daha çok kimseye öğretmek… Biraz daha iyi anlamak ve daha fazla kimselere anlatmak… Biraz daha iyi İslam’ı yaşamak ve daha fazla kimsenin yaşamasına vesile olmak.
- Tabiinden olan hasan-ı Basri, Ashabı Kiram (Rıdvanullahi aleyhim ecmain) ı şöyle anlatır: “Siz onları görseniz “deli” derdiniz. Onlar da sizi görselerdi, “bunlar Müslüman değil derlerdi.”
- Miras değil alın teri; hadis konusunda emeği olmayanlar muarızlar, hadis emektarlarının mirasını hem hoyratça kullanıyor, hem de onları ta’nederek nankörlük yapıyorlar.
Müsteşrikler vs. odakların sünnete gölge düşürme çabaları:
Bilindiği üzere kaynağı ilahi vahiy olan İslam’ın karşısında, geçmişteki muharref inançların veya çağdaş fikir, izim ve sistemlerin söyleyecek sözleri olamaz. Bu sebeple de ta devrisaadetten beri, önce misyonerlik, oryantalizm vb. nice müesseseler kurarak bunlara akıl almaz kaynaklar sağlayarak ve her türlü sinsi hile ve desiseye başvurarak İslam’la mücadeleye kalkışmışlardır.
Tabi evvel emirde Kur’an’a ilişmek mümkün olmadığından, saldırı oklarını en çok Sünnete yöneltmişlerdir. Ancak her türlü kalleşliğe başvurmalarına rağmen arpa boyu dahi yol alamamışlar ve hep hüsrana uğramışlardır.
Bu sebeple de bizim mahalleye yönelerek; İslâm’ın çerçevesi dışına çıkan kadîyanilik, babilik, bahâilik, dürzilik, nusayrilik, rafizilik ve benzeri fırkalar yoluyla önce hadislere şüphe sokarak işe başlamışlar, daha sonra ise Kur’an’a göz dikmişlerdir. “Kur’an ın çağımıza uygun yorumlanması” “dinde reform” “Kur’an İslam’ı” “Anadolu İslam’ı” vb. cilalı sözler bu sinsi planların dışa vurumuydu… Ama onlar da biliyorlar ki, “güneşi balçıkla sıvamak mümkün değildir.”
Sonuç olarak, Kur’an ve Sünnet ayrılmaz bir bütündür. Bu gerçekten gözlerini yumanlar sadece kendilerine gece yapmış ve kendi dünyalarını ve ahiretlerini karartmış olurlar… Vahiy pınarına, 30-50-100 yıl mesafede olan; müctehid ve muhaddisler mi sünnete daha sahih ve kolay ulaşabilirler, 1000-1400 yıl uzak olan ve ilmin sadece etiketini taşıyanlar mı?
Muhammed Özkılınç