Ümmet Baharının Gülleri 2
Suriye’de katliamlar, yıkımlar, akıl almaz işkenceler ve zulümler devam ediyor. Hem de bizim sınırlarımızı da aşarak iki çocuk ve biri kadın 5 vatandaşımızı şehit ettiler. Böylesi sıcak bir gündeme maalesef yeterince zaman ayıramıyoruz. Ancak buradaki örneklerin, misli misliyle Suriye’de, ümmet kıyamının yaşandığı ve yaşanması gereken diğer tüm ülkelerde de yaşandığını kesinlikle bilelim. Dolayısıyla aşağıda özetlediğimiz tarihi gerçekler, Şia ve dostlarının her şeye rağmen inadına ve ısrarla savunup destekledikleri Suriye’ninŞii rejimi için de yeterince ipuçları içermektedir.
Durum buiken belli kesimlerin hala da ümmetin yiğit evlatlarının kanları ve canlarıyla yazdıkları bu destanı lekelemeye çalışmaları ve karalama kampanyalarına katılmaları,büyük bir cürümdür. Şimdi aşağıdaki tarihi gerçekleri despotların hükmettiği tüm İslam âlemine teşmil ederek değerlendirin. Sonra da ümmetin kıyamını ABD ve batı planı diye lanse edenler hakkında siz karar verin.
Müsteşar Ali Cerişe, Mısır zindanlarında gördüğü tüyler ürpertici işkence manzaralarından bir bölümünü “Fi’z-Zinzane” adlı eserinde şöyle dile getirmektedir: “Hapishaneye ilk adımımı attığımda tıpkı kesilip asılan kurbanlar gibi derileri soyulmuş, ayaklarından tavana asılmış bir grup; aç ve vahşi köpeklerin üzerlerine saldırtılmaları sonucunda elbise, deri ve etleri parçalanan ikinci bir grup ve ateşle dağlanan veya elektrikle işkence gören üçüncü bir grup Müslüman gençlerle karşılaştım… Beni hayrete düşüren diğer bir husus ayaklarından tavana asılan, saçları çektirilen, coplarla kırbaçlanan… ve ırzlarına geçilmekle tehdit edilen Müslüman hanımları görmek oldu. Dehşetimi daha da artıran bir husus da son nefeslerini sayan Müslümanların hapishaneden Mucavir dağının arkasında toprağa gömülmek üzere taşınmaları oldu. Güya hapisten kaçtıklarını ispat etmek için bunu yapıyorlardı…”
Müsteşar Ali Cerişe’nin nerede tutuklu olduğu tutuklandıktan ancak altı ay sonra öğrenilmiştir. Zırhlı birliklerde subay olan SeyyidAhmed Muhammed ve istihbaratta görevli subay Muhiddin Aşmavi’yle birlikte 02. 09. 1965’te saat 01.00’de askeri hapishaneye gittiği anı şöyle anlatıyor: “Orası sanki bir savaş meydanıydı. Cesetler kanlar içinde yere serilmiş vaziyetteydi. Cesetlerin çokluğundan neredeyse basılacak boş bir yer kalmamıştı… Köpeklerin havlamaları arasında kimileri feryat ediyor kimileri de inliyordu. Hapishanenin işkence odalarında tıpkı kesilen hayvanlar gibi ayaklarından tavandaki halkalara asılmış insanlar… Her bir insanın etrafında tam dört cellat… Ellerindeki kırbaçlarla parçalanana kadar onları dövüyorlar… Ellerindeki kırbaçlar parçalandığında yenileriyle değiştiriyor ve Müslüman mahkûmu kırbaçlamaya devam ediyorlardı.”
Salah Nasr, Mısır’daki teftiş mahkemelerinde yapılan işkence salonlarının bazı özelliklerini üstad Süleyman Mantar’dan şöyle naklediyor: “İşkence salonu; duvarları kapkara ve kalın bir demir kapıyla kapalı karanlık bir odadır. İşkence uzmanlarının o odada kadınların göğüslerini kökten çeken, dilleri kökten söken ve dişleri kırmak için kullanılan keskin başlıklı korkunç işkence aletlerinin yanı sıra duvarlardaki çivilerden çivili kelepçelere kadar dehşet verici modern işkence alet ve araçları geliştirdiklerini gördüm. Tavanda, en son kesilecek kurbanı, yarı asmak ve yarı boğmak için kullanılan halkalarla karşılaştım. Salonun ortasında da, kurbanın bağlanarak bağırsaklarına tazyik yapma yoluyla öldürülmesi için kullanılan ve el-cahşu’l-haşebi adı verilen bir alet vardı…” (Vahdet dergisi 32. sayıdan özetle Ali Cerişe, Fi’z-Zinzane, S. 119. Dr. Muhammed Seyyid el-Vekil, Kubre’l-Harekati’l-İslamiyye, S. 197, 223.)
Şehit imam Hasan el-Benna’nın şehadetinden sonra şimdiye kadarki İhvan’ın genel Mürşitleri, şu anki cumhurbaşkanı Mursi ve binlerce ileri gelenleri, bu zulüm çarkından geçmişlerdir. Hepsi uzun yıllar hapis yatmış ve hapishanelerde uygulanan her türlü işkencelere maruz kalmışlardır. 30-40 yıldan başlayarak her biri nice yıllarını zindanda geçirmişlerdir. Dr. Yusuf Karadavi tam yirmi ay hapis yatarak tek hücrede cellatlardan işkence görmüş ve Müslüman gençlere uygulanan birçok işkenceye tanık olmuştur. Karadavi askeri hapishanelerde gördüğü eziyet ve işkenceler hakkında “Melhametun Nuniye” başlığı altında sekiz sayfalık bir şiir yazmıştır.
Bu iki yazıda özetlenenler, Mısır’daki zulüm rejiminin uyguladığı işkencelerin belki binde biri bile değildir. Bir başka ifadeyle ancak devede kulaktır. Esasen Mısır’da İhvan’a ve diğer Müslüman kardeşlerimize yapılan zulüm ve işkencelerin birkaç makaleye sığması mümkün değildir. Şimdi ümmetin baharı konusunda kafalarda soru işaretleri oluşturmaya çalışanları yeniden uyarıyoruz. Ayıptır… Yazıktır… Bir asra yakındır ümmet baharının güllerini, çınarlarını; kanları, gözyaşları ve alın terleriyle sulayan ümmetin yiğit evlatlarına hakaret ediyorsunuz. Sayısını ancak Allah (cc) ın bilebileceği yüz binlerce şühedanın aziz ruhlarına azap ediyorsunuz. İhsanınız yok, bari gölge etmeyin. Burada sıcak yataklarımızda, yumuşak koltuklarımızda ahkâm kesmek yakışmıyor. Asıl bu mübarek kıyamı karaladıkça siz ABD ve batı planlarının değirmenine su taşıyorsunuz. Doğrunun görülmesi dileğiyle… Selam… Dua…
Muhammed Özkılınç