Vahdet ve Allah (c.c) ın Yardımı Ne Zaman? 4
Şurası kesin ki batılın hakka karşı; fikir ve inançta söyleyecek sözü yoktur. Çünkü hak cephesi vahyi ilahiye dayanmakta ve fıtrata davet etmektedir. Doğruluk, fazilet ve erdem gibi tüm kemal meziyetleri, sadece hakta vardır. Ya batıl cephe? Ne kendisine ne de insanlığa şerden başka ne getirmiştir. Ama batıl cephe, inadına devam edip hakka teslim de olmayacaktır.
Dolayısıyla imtihan gereği hakla batılın savaşı sürgit devam edecektir. Ancak sıcak savaş alanında da batılın hakka mukavemet etmesi mümkün değil. Çünkü hak taraftarı Müslümanlar, Allah (cc) yolunda şehit olmayı cana minnet bilmektedirler. Batılın tarafındakiler, yemek için yaşayanlardır. Ama Müslümanlar yaşamak için ihtiyaç kadar yiyenlerdir. Ayrıca batıl cephenin insan gücü tükenmektedir. Çünkü evlenip meşru yuvalar kurmak yerine, beraber yaşamak dedikleri hayvanlaşmayı tercih etmektedirler. Dolayısıyla çocuk yapma yerine, kedi köpek beslemeyi tercih etmektedirler.
Batıl cephe taraftarları, dünya ve içindekilere tapınırcasına bağlıdırlar. Müslümanlar ise dünya ve içindekileri geçici bir meta olarak görmektedirler. Dünya ve içindekileri asıl ve ebedi hayata hazırlanmakta sadece birer vasıta olarak görmektedirler. Meşhur tabirle, “Müslüman, Kâfirin hayatı sevdiği kadar Allah (cc) yolunda şehit olup ölmeyi sevmektedir.” Dolayısıyla düşmanın İslam ümmetine karşı mertçe savaşmayı göze alması mümkün değildir. Tarih boyu de bu hep böyle olmuştur.
Allah (cc) şöyle buyurur: “Siz, gerçekten, onların yüreklerinde korku bakımından daha şiddetlisiniz (Allah’tan çok sizden korkuyorlar). Bu, onların (Allah’ın azametini, kudretini) fıkıh edemeyen bir kavim olmaları sebebiyledir. “Onlar, korunmuş şehir içinde veya duvarlar arkasında (surlar içinde) olmadıkça, sizinle toplu olarak savaşamazlar. Onların kendi aralarındaki çarpışmaları şiddetlidir. Sen onları toplu sanırsın, (oysa) onların kalpleri dağınıktır. Bu, onların akıl etmez bir kavim olmaları sebebiyledir.” (Haşr 59/13-14)
Geriye ne kalıyor? Sinsi, gizli, derin, hain, kalleş ve kahpece planlar. Düşman için bağlayıcı bir ilke ve kural de olmayınca bu kahpeliklerde çok mahir hale gelmiştir. İşte şu kısacık ömrümüzde duyduğumuz, bildiğimiz ve birçoğu hala deşifre olmamış olup bilmediğimiz; örgütler, mafyalar, çeteler… Gladyo, Ergenekon, Gerilla, Kontr Gerilla, Dev genç, Dev-sol, DHKP-C, PKK, TAK, PYD, IŞİD, DEAŞ, Ay ışığı, Sauna vs. vs.
Bu saydıklarımız, soğuk savaşın bir yönü… Diğer taraftan içki, kumar, uyuşturucu, moda, müzik, futbol, uyuşturucudan daha etkin olan futbol, TV, internet, Noel, sevgililer günü vb. günler ve daha neler… Dini imanı, arı namusu, edebi hayâyı, ahlak ve fazileti yok eden tüm bu soğuk silah vasıtalarının etkisi ve tehlikesi, sıcak savaşla kıyaslanamayacak kadar daha geniş ve daha tehlikelidir. Maalesef düşman bu sahada çok mahir ve başarılıdır. Çünkü batıl cepheyi bağlayan hiçbir kaide ve kural yoktur.
Son yıllarda kitle iletişim araçları ve teknolojinin geldiği nokta, soğuk savaşın etki ve tehlikesini binler kat katlamıştır. Dolayısıyla düşman artık maşa varken elini hiç tehlikeye uzatmamayı tercih etmektedir. Parmaklarıyla bir tuşa dokunmakla, dünyanın her yanına binerce TV kanalı ve milyonlarca internet siteleriyle, yüzlerce dilde, bomba ve füzelerden çok daha yıkıcı olan ahlaksızlıkları boca etmektedir.
Bu vb. tüm örgütler, ümmet için kin, nefret, ayrılık, gayrılık, tefrika ve düşmanlık çıkarmak içindir. Haçlı Siyonist ittifakının temek prensibi, “Ferrik, tesud” yani “Böl, parçala ve yönet” dir. Hakkını (!) teslim etmek lazım, düşman bunu çok güzel yapmaktadır. Ustaca ve sinsi çalışmaları neticesi, iki milyarlık ümmetin kaç parçaya bölündüğü belli değil.
Şunu tekrar ifade edeyim ki, tüm bu Bölücü unsurlar içinde en etkin ve tehlikelisi ve tefrikanın asıl zirve noktası “tekfir” hastalığıdır. Öyle ki tekfirci örgütler, kendi grubunun maslahatı için gerekirse, ABD, AB, Rusya Çin, Şia ve Suud gibi birbirinin zıddı olan nice güçlerle işbirliği içine giriyor. Ama Müslüman kardeşiyle bir araya gelmenin yolunu aramak değil de ondan uzaklaşmak için her şeyi yapıyor. Hatta herhangi bir bahaneyle onu tekfir ediyor, mürted sayıyor, katlini helal görüyor.
Düşman, ümmetin bu yumuşak karnını çok iyi bildiğinden, hiçbir zaman bu silahı ihmal etmedi, rafa kaldırmadı ve tarih boyunca tepe tepe kulandı ve kullanmaya devam ediyor. Hz. Osman (ra) döneminde, Yahudi Abdullah bin Sebe’ eliyle türettikleri Şia’yı 1400 yıldır çok aktif bir şekilde kullanmaya devam etmektedirler. Ancak tek kutuplu tekfir dalgası zaman zaman yetersiz kalmakta idi. Bu sebeple onun karşısına zıt kutup gibi görünen ikinci bir dalga gerekiyordu.
İşte muasır haricilik de diyebileceğimiz vahhabilik İngilizler, yani Haçlı-Siyonist ittifakı tarafından bunun için türetildi. Vahhabiliğe mensup tüm fertler, batılın piyonlarımı ki diye itiraza gerek yok. Neticeye bakalım. IŞİD veya DEAŞ, Nusra’dan, Nusra Kaideden, Kaide Selefiyeden, Selfiye de Vahhabilikten evrilerek bu hale geldi veya getirildi. Ama tekfircilik ve hariciliğin fikri alt yapısı ta baştan vahhabilikte mevcut idi. Yani “doğru tektir o da benim dediğimdir” benim gibi düşünmeyen, benim dediğimi yapmayanlar mürtettir anlayışı… Nitekim saydığımız bu grupların hepsinde bu anlayış kökleşmiş haldedir. Hala devam etmemiz gerekecek galiba. Selam… Dua…
Muhammed Özkılınç